TOHAV - Göç Analiz Raporu 2014

madde14 sitesinden
Jaakpaat (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 08.58, 27 Nisan 2016 tarihli sürüm (1 revizyon içe aktarıldı)
(fark) ← Önceki hâli | En güncel hâli (fark) | Sonraki hâli → (fark)
Şuraya atla: kullan, ara

Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) tarafından Kasım 2014'te yayımlanan Göç Analiz Raporu'nun Giriş bölümünü aşağıda bulabilirsiniz.

Raporun Türkçe tam metni için tıklayınız.


Giriş

Dünya üzerinde yaşanan siyasi ve etnik çatışmalar, çevre felaketleri ve kapitalist küreselleşmenin etkilerinden biri olarak göç, bugünün dünyasında çok ciddi bir soruna işaret etmektedir.[1] Bu durum; tarihsel olarak da sosyal ve sınıfsal ayrışmaların yapısal bir hal almasından başlayarak günümüze gelene kadar daha da vahim bir noktaya ulaşmıştır. Bu tarihsel vehamet durumu kimi zaman farklı etnik kimlik, kimi zaman farklı inanç ve kültür, kimi zaman farklı coğrafik etmenler biçiminde karşımıza çıkmıştır.

Türkiye, uluslararası göç alanında göç kaynağı bir ülke olmanın yanı sıra, “geçiş/transit” ve “varış ülkesi” olarak da büyük önem taşımaktadır. 1. Körfez Krizi’nden bu yana kitlesel iltica akınları yaşanmasa da Türkiye’de iltica olgusu düşük yoğunluklu olarak varlığını sürekli devam ettirmiştir. Ancak göç eden kitlenin çoğunlukla Türkiye’yi güvenli bir iltica ülkesi olarak görmemesinden dolayı, Türkiye çoğunlukla transit ülke olma özelliğini sürdürmüş ve sayılar genelde “sınırlı” düzeyde kalmıştır. Türkiye’nin muhafaza ettiği coğrafisınırlamaya bağlı olarak uyguladığı “geçici sığınma” rejiminin sürdürülebilmesi için gerekli olan 3. ülkelere yerleştirmeler de sınırlı seviyede tutulunca, sistemin sorunları çok görünür olamamıştır. Uygulamada şu an sayısı 62 olan belli sayıdaki uydu kentte sınırlı sayıda kamu yetkilisi ve sivil toplum temsilcisinin gayretleri ile durum hep “idare edilebilir” düzeyde tutulmuştur. Bundan dolayı da belki hep nötr bir alanda tutulan mültecilere, göz ardı etme anlayışı uzun süre devam ettirebilmiş ve en sağından en soluna siyasi yelpazede konu tartışılmamıştır.

2011 yılının Mart ayında Suriye’nin Daraa kentinde Suriye halkının özgürlük talebine karşı rejimin askeri müdahalede bulunması ve ağır saldırılarla karşılık vermesi üzerine başlayan çatışmalarda ölen ve yaralananların, evlerinden uzaklaşmak zorunda bırakılan mültecilerin sayısı gün geçtikçe artmaktadir. 2014 Haziran itibariyle kamplardaki mülteci sayısı 650 bin[2] sınırını aşmış ve kâğıtlı/kâğıtsız Suriyeli mülteciler sadece sınır ve bölge şehirlerine değil, Türkiye’nin hemen hemen tüm şehirlerine mültecilik olgusunu taşımışlardır. Bu sayının Kasım 2014 itibariyle Türkiye genelinde 1.6 milyona ulaştığı ifade edilmektedir.[3] Oysa bu noktada hükümetin Suriyeli sığınmacılara uyguladığı “açık kapı” politikası, genel olarak takip ettiği Suriye politikası ve hatta tüm dış politikası tartışılır ve eleştirilir olmuştur.

Eleştirilerin odağı Suriyeli sığınmacılara kaydıkça İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin (İHEB) 14. maddesinde tanımlanan hak, temel bir insan hakkı bağlamından koparılarak dış politikanın herhangi bir icraatı gibi eleştiri argumanı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Oluşturulan kamplara 2012 yılında olduğu gibi 2014 yılında da ulusal ve uluslararası sivil toplumun erişmesi ve çalışmasına izin verilmemiştir. Dolayısıyla nötr alan, 2014’de politize olmuş ve bundan en büyük zararı Türkiye’deki tüm sığınmacılar görmeye başlamıştır.

Rojava Kürdistanı’nda, Irak ve Şam İslam Devleti (DAİŞ) ile yaşanan Kobanê savaşı ile beraber büyük bir göç dalgası ile karşı karşıya kalan sınır ilçeleri (Suruç, Silopi, Viranşehir, Midyat vb.) başta olmak üzere, ilk etapta tüm sokaklara, mahallelere dağılan ve günlerce parklarda yatan insanların görüntüsü şimdi kalmasa da etkileri devam etmektedir. Kobanê Direnişi üçüncü ayına girmek üzere olup savaşın ve sınırdan geçişlerin başladığı günden bu yana Suruç ve Urfa’nın diğer ilçeleri ile Kürdistan ve Türkiye'nin çeşitli illerine geçen insan sayısı yaklaşık 180.000 civarındadır. Şehir ve sınır köylerin var olan kapasitesine bir anda kendisini aşan bir yoğunluk eklenince altyapıdan, halk tabanına kadar bir zorlanma yaşandığı da açıktır.

Bunların yanında Türkiye’deki Suriye kaynaklı olmayan bireysel iltica başvurularının sayısının 2014 yılı içerisinde artması ve buna karşılık bir de BMMYK Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından statü almış mültecilerin üçüncü ülkelere yerleştirme oranlarının azalması ile uydu kentlere gönderilen sığınmacı sayıları ciddi oranda artış göstermiştir. 2014 yılında sayı 2013 yılına göre iki katına çıkmıştır. Bunun sonucu olarak daha önce en fazla 5-10 sığınmacının gönderildiği uydu kentlere beş yüz, bin, bin beş yüz sığınmacı gönderilmeye başlanmıştır. Bu kişilerin otobüslerle bu illere toplu olarak “bırakılmaları” ile o şehirlerde hem kamu bürokrasisinin hem de sivil toplumun durumu idrak etmesi zaman almıştır. Bu illerde acilen mülteci hakları ve şehirdeki yaşamlarına yönelik sorun ve çözüm önerilerine odaklı farkındalık oluşturma çalışmalarına ihtiyaç hissedilmiştir.

Suriye'den gelen sığınma dalgasının yanı sıra İran’ın bir süredir 1980’li yıllardan bu yana İran'da yaşayan Afgan mültecilere yönelik tutumundan ötürü, İran’da yaşayan Afganların Türkiye’ye yönelik iltica başvurularında ciddi bir artış söz konusudur. Bununla birlikte BMMYK tarafından bu kişilere “mülteci” statüsü verilmemesi ve 3. ülkelere yerleştirme oranlarının iyice düşmesi Türkiye’deki Afgan mültecilerin sorunlarını dramatik bir şekilde arttırmıştır. Bu duruma bağlı olarak BMMYK Türkiye Temsilciliği’nin artık 2-3 yıl sonrasına verdiği kayıt ve mülakat randevuları ile sığınmacılar uzun bir belirsizliğe itilmektedir. Bu durumun, zaten uzun süredir haklı olarak rahatsız olan başta Afgan mülteciler olmak üzere tüm mültecileri önümüzdeki dönemde çok daha ciddi sıkıntılara sokacağı açıktır.

Transit göç açısından ise Trakya-Yunanistan sınırında alınan olağanüstü tedbirlere şahit olmaktayız. İnşası 2012 yılı içinde başlanıp biten çit, elektronik korumalar ve Frontex-Rabbit S birliklerinin “fedakâr” çalışmaları sonucu geçilmesi zaten çok zor olan Meriç sınırı imkânsıza doğru evirilmiştir. Bunun sonucu olarak insan kaçakçıları haritaları tekrar masaya açarak yeni rotalar belirlemeye başlamış; yeni tarifeler hesaplamıştır.

Yunanistan’da yaşanan ekonomik sorunlar ve yabancı düşmanlığının artık evleri basarak yaralama ve öldürme eylemleri gibi son derece ciddi ihlallere ulaşması ile Yunanistan’dan Türkiye’ye doğru geri dönüşler artmış, uzun zamandır duymadığımız Ege Denizi ve Meriç üzerindeki push-back' (geri gönderme) vakaları tekrar rapor edilir olmuştur. 2012 yazında gelinen aşama çok geçmeden yeni felaketlere davetiye çıkarmıştır. Menderes’te 63, Midilli’de 28, Sakız adasında 3 trajik ölüm bilebildiğimiz felaketlerdir. 2014’te de bu açıdan daha az ölümlü geçişler ve daha az tehlikeli yolculuklar olduğuna dair hiçbir gelişme yoktur. Uzun süredir Avrupa Birliği (AB) ile devam eden müzakere ile Türkiye’ye “vize muafiyeti” havucunu uzatan geri kabul anlaşması 2013’te imzalanmıştır. Yürürlüğe girdiğinde çok sayıda sığınmacının bu kapsamda Avrupa’dan geri gönderileceğine yönelik ciddi kaygılar vardır.

Son olarak bu alanda Türkiye’nin ilk ve tek yasal düzenlemesi olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK)[4] 4 Nisan 2013 tarihinde yasalaşmıştır. Kanun; Bakanlığın biz mülteci alanında çalışan örgütlerle istişare ve müzakere ederek geliştirdiği halinden daha geri bir seviyede TBMM’ye sevk edilerek yasalaşmıştır. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM) kurulması gibi önemli değişiklikler ve düzeltmeler getiren yasanın ilgili birçok maddesi halen ciddi kaygılar uyandırmakta ve eleştirilere neden olmaktadır.

Yasa ile oluşan yeni durum ve süreçte hükümetin kendisi gibi bu alanda çalışan sivil toplum örgütleri ve yasanın önemli bir rol yüklediği avukatlar ve barolar da hazır değildir. Sivil toplumun ve baroların takip edip uygulamayı yönlendiremediği bir sistem ise kesinlikle mülteci hakları lehine sağlıklı çalışmayacaktır.

---

  1. Danış, D. Ağustos-Eylül (2004) Yeni Göç Hareketleri Ve Türkiye, Birikim, No. 184-185
  2. UNHCR Turkey Factsheet December 2012, http://www.unhcr.org.tr/uploads/root/3_unhcr_turkey_newsletter_ december2012.pdf (Erişim Tarihi: 23.08.2013)
  3. https://www.afad.gov.tr/tr/HaberDetay.aspx?ID=5&IcerikID=3131, (Erişim Tarihi:17.11.2014)
  4. 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu 4 Nisan 2013 tarihinde kabul edilmiş, 11 Nisan 2013 tarihli ve 28615 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

Raporlar.jpg
Raporlar

Konuya Göre: Türkiye · Suriye · Yunanistan · Avrupa · Ortadoğu · Afrika · Asya · LGBTQ+ · İklim Mültecileri
Yıllara Göre: 1989 · 1999 · 2000 · 2001 · 2002 · 2003 · 2004· 2005 · 2006 · 2007 · 2008 · 2009 · 2010 · 2011 · 2012 · 2013 · 2014 · 2015 · 2016 · 2017 · 2018 · 2019 · 2020 · 2021 · 2022 · 2023