MAZLUMDER - Yabancılar Ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısına İlişkin Rapor

madde14 sitesinden
Jaakpaat (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 08.58, 27 Nisan 2016 tarihli sürüm (1 revizyon içe aktarıldı)
(fark) ← Önceki hâli | En güncel hâli (fark) | Sonraki hâli → (fark)
Şuraya atla: kullan, ara


İNSAN HAKLARI VE MAZLUMDER İÇİN DAYANIŞMA DERNEĞİ


“YABANCILAR VE ULUSLARARASI KORUMA KANUNU TASARISI” HAKKINDA DEĞİŞİKLİK ÖNERİLERİ


23.05.2012


YABANCILAR VE ULUSLARARASI KORUMA KANUNU TASARISI HAKKINDA


GİRİŞ

İçişler Bakanlığı İltica ve Göç Bürosu tarafından hazırlanan “Yabancılar Ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı”Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla 3 Mayıs 2012 tarihinde TBMM’ye sevkedildi. Kanunun taslak çalışmaları sırasında, İçişler Bakanlığı İltica ve Göç Bürosu’nun davetiyle yapılan toplantılarda, MAZLUMDER hem doğrudan hem de diğer insan hakları ve mülteci hakları temelli sivil toplum kuruluşları ile birlikte önerilerini iletmiştir. Bu çerçevede, taslağın hazırlık çalışmalarında STK’ların rol almasının önemli olduğunu bir kere daha belirtmek isteriz. Bu konuda duyarlı davranan İltica ve Göç Bürosu yetkililerinin davranışlarının diğer kanunların yapılması sırasında örnek teşkil etmesini diliyoruz.

Ancak STK’ların, kanun taslaklarında yer alan ve değişiklik önerisinde bulunduğumuz, iltica ve sığınma hakkının özüne dokunan bazı maddeler kalmaya devam etmiş olduğunu da belirtmeliyiz. Aşağıda ele aldığımız bu maddeler TBMM’ye sevkedilen tasarıda da aynen yer almaktadır.

Meclise sevkedilen tasarıda, taslakta yer alan ve insan hakları açısında önemli bulduğumuz bazı maddelerin çıkarılmış olmasının, ayrıca, hak ve özgürlükleri daraltan bazı maddelerin eklenmiş olması ciddi bir sorundur.

“Yabancılar ve Uluslar Arası Koruma” gibi göç ve iltica politikasını düzenleyen, iç ve dış politikayı yakından ilgilendiren önemli bir kanunun - Anadolu topraklarının bir çeşit sığınak gibi olduğu da dikkate alındığında- uzun vadeli ve insan haklarını önceleyen niteliğe sahip olması gereklidir.

MAZLUMDER olarak, “Yabancılar Ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı”nda önemli bulduğumuz ve değiştirilmesini lüzumlu bulduğumuz bir kısım maddeler, madde sırasına göre, değişiklik önerisi ve gerekçesiyle birlikte aşağıda sunulmuştur.

Değişiklik önerilen maddelerdeki cümle ve kelimeler koyu (bold) olarak belirtilmiş, çıkartılması önerilen hususlar ise üstü çizili olarak verilmiştir.


YABANCILAR VE ULUSLARARASI KORUMA KANUNU TASARISI HAKKINDA DEĞİŞİKLİK ÖNERİLERİ


1. Tasarıdan çıkarılan ve daha önce taslakta yer alan “Ayrımcılık Yasağı” maddesi kanunda bulunmalıdır

Şu anki Kanun Tasarısında bulunmayan, ancak daha önce kanun taslağında yer alan madde şu şekildeydi:

Ayrımcılık yasağı

MADDE 4- (1)Bu Kanunun uygulanmasında; cinsiyet, ırk, renk, etnik veya sosyal köken, kalıtımsal özellikler, dil, din, inanç, siyasi veya diğer düşünceler, medeni hal, servet, doğum, özürlü olma, yaş veya benzeri unsurlara dayanılarak ayrımcılık yapılamaz.

Tasarıdan çıkarılan “ayrımcılık yasağı” maddesinin daha önceki taslaklardaki gibi aynen kalması (yer alması) gerektiğini düşünüyoruz. Söz konusu taslak maddesi, Anayasanın 10 ve AİHS’in 14. Maddesine paralel olarak düzenlenmiş idi. Bu maddenin kanunda yer alması halinde, uygulamacılar için dikkate alınması gereken temel bir ilke olacaktır. Bu madde ile kanunda insan hakları, eşitlik ve ayrımcılık yapmama genel bir kural olarak yer almış olacaktır.

Daha önce kanun taslağında yer alan “ayrımcılık yasağı” maddesinin kanunda yer alması gerekir.


2. Geri Gönderme Yasağı’na eklenen “ulusal güvenlik” istisnası.

DEĞİŞİKLİK ÖNERİSİ: Kanun tasarısının 4. Maddesi geri gönderme yasağını düzenlemektedir. Geri gönderme yasağını düzenleyen 4. Maddenin 1. Fıkrasındaki “hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı…. bir yere gönderilemez.” Cümlesinde “tutulacağı” yerine “tutulabileceği” veya “tutulacağına dair ciddi emarelerin bulunduğu” (ya da “tutulacağı tehdidi altında bulunacağı”) şeklinde değiştirilmelidir (Eklemeler koyu harflerle; çıkarılması gerekenler üstü çizili olarak belirtilmiştir):

Geri gönderme yasağı

MADDE 4- (1) Bu kanun kapsamındaki hiç kimse, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulacağı tutulabileceği veya ırkı, dini, tâbiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatının veya hürriyetinin tehdit altında bulunacağı bir yere gönderilemez.

(2) Sözleşmenin 33 üncü maddesinin ikinci fıkrası hükümleri saklıdır.

GEREKÇE:

a) 4. Maddenin 1. Fıkrası hakkında: Bir kimsenin gönderileceği ülkede maruz kalacağı işkence ve benzeri muamelelerin yüksek bir ihtimal (ciddi bir tehlike, risk veya tehdit) olması yeterlidir. Bir kimsenin gönderileceği ülkede bu muamelelere maruz tutulacağı kesin olarak belirlenemez. AİHM kararlarında da, bu tür durumlar için “real risk” (gerçek bir tehlike) olup olmadığı değerlendirilerek karar verilmektedir. Zaten değişiklik önerimiz ile ilgili kısımdan sonra cümlenin devamındaki “hayat ve hürriyetinin tehdit altında bulunacağı” ifadesi de buna uygun bir düzenlemedir. Ancak cümlenin ilk kısmı, işkence ve benzeri muameleler konusunda yüksek ihtimalden veya riskten daha fazlasını aramaktadır. En zorba/otoriter/antidemokratik ülkeye gönderilecek kişinin işkenceye maruz kalma riski çok yüksek ihtimal olsa bile bunu kesin (%100) ispatlanamaz. Çünkü işkence filleri hiçbir devlette kanuna uygun bir davranış değildir ve yargısal bir karar ile işkence yapılmaz. Buna karşılık, işkencenin sıklıkla uygulandığı bilinmektedir. Bu nedenle kişinin işkence ve benzeri muamelelere maruz kalacağına dair ciddi emarelerin (veya ciddi tehdit / gerçek bir tehlikenin) bulunacağı yere gönderilmemesi gerekir. AİHM kararlarında, geri verilen veya gönderilen kişinin işkenceye maruz kalma riski hakkında “gerçek risk” (real risk) veya “ciddi risk” (serious risk) olması; ya da ciddi kanıtların yani “esaslı sebepler”in (substantial grounds) bulunması halinde Sözleşme’nin 3. Maddesinin (işkence yasağı) ihlali olarak değerlendirmektedir (İlgili kararlar için bkz: Soering / Birleşik Krallık Davası, (No:14038/88) 07.07.1989 par. 100-111; Jabari / Türkiye Davası, (No: 40035/98) 11 Temmuz 2000 par. 33-42; Ayrıca Chahal / Birleşik Krallık; Saadi / Italya, D. Ve diğerleri / Türkiye, Abdolkhani ve Karimnia / Türkiye, Z.N.S. / Türkiye, Charahili / Türkiye ve diğer kararlar)


Kanun tasarısında bir çok yerde “ciddi tehdit” ve “kuvvetli şüphe” kavramları kullanılmaktadır. İşkence ve benzeri muamelelere maruz kalma riski bakımından da bu şekilde düzenlenmesi daha uygun olacaktır.

b) 4. Maddenin 2. Fıkrası hakkında: Daha önceki taslaklarda yer almayan “Sözleşmenin 33 üncü maddesinin ikinci fıkrası hükümleri saklıdır.” şeklindeki 2. fıkra lüzumsuzdur. 1951 Sözleşmesinin 33. Maddesi şu şekildedir:

33. Madde

1. Hiçbir Taraf Devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tâbiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade ("refouler") etmeyecektir.

2. Bununla beraber, bulunduğu ülkenin güvenliği için tehlikeli sayılması yolunda ciddi sebepler bulunan veya özellikle ciddi bir adi suçtan dolayı kesinleşmiş bir hükümle mahkum olduğu için söz konusu ülkenin halkı açısından bir tehlike oluşturmaya devam eden bir mülteci, işbu hükümden yararlanmayı talep edemez.

Sözleşmenin 33 maddesinin 2. fıkrasında “ulusal güvenlik” istisnası koyulmuş ise de, günümüzde, özellikle de AİHM kararlarında, işkencenin mutlak ve istisnasız biçimde yasaklanmış olması nedeniyle böyle bir istisna konulamaz. AİHM birçok kararında, ulusal güvenlik ve benzeri gerekçelerle, kişilerin işkence ve benzeri (geri dönüşü mümkün olmayan) muamelelere maruz kalacağı yere gönderilmeyeceğini kesin bir biçimde ifade etmektedir. AİHM, geri gönderilecek kişinin işkence görebileceğine dair kuvvetli şüphe bulunması halinde, geri dönülmesi mümkün olmayan (telafisi imkansız) biçimde işkence görmeme hakkının sağlanmasıdır. Kişinin işkence göreceğine dair makul şüpheler bulunması halinde, ülkesine zorla geri gönderilemez. (İlgili AİHM kararları için Bkz.Soering / Birleşik Krallık Davası, (No:14038/88) 07.07.1989 par. 100-111; Jabari / Türkiye Davası, (No: 40035/98) 11 Temmuz 2000 par. 33-42; Charahili/Türkiye Davası , (No: 46605/07) , 13 Nisan 2010 par.53-61; Keshmiri/Türkiye Davası, No. 36370/08, 13 Nisan 2010 par.21-28; Z.N.S. / Türkiye Davası, (no. 21896/08), 19 Ocak 2010, par. 45-50; Mamatkulov ve Askarov v. Türkiye Davası (Büyük Daire Kararı) (No. 46827/99 ve 46951/99) 4 Şubat 2005 par. 66-70)

Bu nedenlerle, -taslakta da yer almayan- aşırı güvenlikçi bir anlayışın ürünün olan 4. maddenin 2. fıkrası kanun metninden çıkarılmalıdır.

3. Kişinin Suç işleyebileceği Şüphesiyle Vizenin İptali Veya Geçersiz Sayılması (Madde 16/1-ç)

DEĞİŞİKLİK ÖNERİSİ:

Vizenin iptali veya geçersiz sayılması

MADDE 16- (1) Vizeler;

ç) Yabancının suç işleyebileceği yönünde kuvvetli şüphe bulunması,

…. durumlarında, vizeyi veren makamlar veya valilikler tarafından iptal edilebilir ya da kullanılmasını önlemek için geçersiz sayılabilir.

GEREKÇE: “Yabancının suç işleyebileceği yönünde kuvvetli şüphe bulunması” gerekçesiyle vizenin iptal edilmesi veya geçersiz sayılması soyut varsayımlar üzerinden idareye çok geniş takdir yetkisi tanımaktadır. Yabancı kişinin suç işlememiş veya suça teşebbüs etmemiş olduğu bir durum vize iptaline neden olmamalıdır. Kişi suç işlemediği halde suç işleyebileceği ihtimali nedeniyle yaptırım uygulanması hukuk devleti ile bağdaşmaz. Bu fıkra çıkarılmalıdır.

(ç) fıkrasının çıkarılmaması halinde en azından “Yabancının suça karışması nedeniyle hakkında soruşturma veya kovuşturma açılmış olması” şeklinde değişiklik yapmak daha uygun olacaktır. Ayrıca maddenin 1. Fıkrasının sonundaki “iptal edilir” yerine “iptal edilebilir” denilmek suretiyle takdirin idari makamlara bırakılması daha uygun olacaktır.


4. Sınırdışı Etme Kararına İtiraz (Madde 53)


a) Taslakta yer alan, ancak Tasarıda yer alamayan 4. Fıkranın aynen yer alması gereklidir.

(4) Sınır dışı kararına karşı yargı yoluna başvuranlardan, avukatlık ücretlerini karşılama olanağı bulunmayanlara, 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununun adli yardım hükümlerine göre avukatlık hizmeti sağlanır.

Taslaktaki bu maddenin aynen yer alması gerekir. Aksi halde, avukatlık ücretini karşılama olanağı bulunmayanların adalete erişimi mümkün olmayacaktır.

b) Sınırdı etme kararına itirazın şekli (Madde 53/3)

DEĞİŞİKLİK ÖNERİSİ (Eklemeler koyu harflerle belirtilmiştir):

“Madde 53: … (3) Yabancı veya yasal temsilcisi ya da avukatı, sınır dışı etme kararına karşı, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde idare mahkemesine başvurabilir. Başvurunun avukat aracılığı ile yapılması halinde vekaletname şartı aranmaz. Mahkemeye başvuran kişi, sınır dışı etme kararını veren makama da başvurusunu bildirir. Mahkemeye yapılan başvurular 15 gün içinde sonuçlandırılır. Mahkemenin bu konuda vermiş olduğu karara karşı 5 gün içinde Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilebilir. Bölge idare mahkemesinin 7 gün içinde vereceği karar kesindir. Yargı yoluna başvurulması halinde yargılama sonuçlanıncaya kadar yabancı sınır dışı edilmez.”


GEREKÇE: Hakkında idari makamlar tarafından sınırdışı kararı verilen kişiye, bu karara karşı idare mahkemesine itiraz etme imkanı tanınmıştır. Ancak, idare mahkemesinin vereceği kararın “kesin” olması ve buna karşı itiraz ve temyiz imkanının bulunmaması sorunludur.

Hukuk tekniği açısından sorunlu olan maddenin bu fıkrasında değişiklik yapılmalı ve adli hataların düzeltilebilmesi için yasayolu (temyiz, appeal) açık olmalıdır. Bu nedenle İdare Mahkemesinin verdiği karara karşı (diğer tüm kararlar gibi) ya Bölge İdare Mahkemesinde itiraz yolu veya Danıştay’a temyiz yolu açık tutularak üst yargısal mercinin denetimi sağlanmalıdır. Aksi halde adli hatadan dönmek mümkün olmayacaktır. Bu durumda hem yabancı kişinin hem de idari makamın idare mahkemesinin vereceği karara karşı itiraz hakkı ortadan kalkmış olacaktır.

Vekaletname olmaksızın itiraz imkanı tanınması: İtirazın acele işlerden olması nedeniyle (ve başvurucunun kimlik konusunda sorunu olması halinde vekaletname alınamaması ya da pasaportu vs. varsa bunların tercüme edilmesi ve noterin gözetim merkezine getirilmesi, bu işlemlerin uzun zaman ve masraf gerektirmesi dikkate alınarak) vekaletname şartı aranmamalı, “müdafi” sıfatıyla avukat aracılığıyla itiraz yapılabilmelidir.


5. Sınırdışı Etme Kararı Alınacaklar (Madde 54/1-a ve b)

DEĞİŞİKLİK ÖNERİSİ (Eklemeler koyu harflerle; çıkarılması gerekenler üstü çizili olarak belirtilmiştir):

Sınır dışı etme kararı alınacaklar

MADDE 54- (1) Aşağıda sayılan yabancılar hakkında sınır dışı etme kararı alınabilir:

a)5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 59 uncu maddesi kapsamında sınırdışı edilmesi gerektiği değerlendirilenler,

b) Terör örgütü yöneticisi, üyesi, destekleyicisi veya çıkar amaçlı suç örgütü yöneticisi, üyesi, destekleyicisi olanlar

GEREKÇE: Daha önce taslakta yer alan 54/1 maddesinin ilk cümlesi hukuka daha uygun ve isabetliydi. “…sınırdışı kararı alınır” şeklindeki mutlak ifade yerine, taslaktaki gibi “kararı alınabilir” şeklinde düzenlenmelidir. Bilindiği gibi 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 59. Maddesinde değişiklik yapılmış ve mahkum olan ve cezası infaz edilen yabancıların sınırdışı edilmesi konusunda İçişleri Bakanlığına takdir hakkı verilmişti. Bu kanunla takdir hakkının kaldırılması ve ceza verilen her yabancının mutlaka sınırdışı edilmesi çeşitli sorunlara neden olabilecektir.

54/1-b fıkrasında yer alan “Terör örgütü yöneticisi, üyesi, destekleyicisi veya çıkar amaçlı suç örgütü yöneticisi, üyesi, destekleyicisi olanlar” şeklindeki fıkra tamamen kaldırılmalı veya değiştirilmelidir. Çünkü bu suçlardan mahkum olan kişiler zaten TCK m.59’a göre bakanlığa bildirilir ve Bakanlık sınırdışı edebilir. Ancak, yargısal bir karar olmadan yabancıyı terör örgütü üyesi, yöneticisi varsayarak sınırdışı etme kararı verilmesi hukuka aykırıdır. Kişi hakkında soruşturma – kovuşturma olmadan suçlu ilan edilmesi doğru değildir.

Diğer yandan terör kavramı, kullanıldığı yere göre tartışılabilir durumdadır. Ülkelerin politikasına göre terör veya özgürlük savaşçısı kavramları rahatlıkla yer değiştirebilmektedir. Ya da bazı otoriter ülkeler, şiddete ve silaha bulaşmadığı halde siyasi muhaliflerini terörizmle suçlayabilmektedir. Irak devlet başkan yardımcısı Haşimi hakkında, terörizm suçlamasıyla interpolden çıkarılan kırmızı bülten bunun en yakın tarihli örneğidir.

54/1-a fıkrası yeterlidir. 54/1-b fıkrasının tamamen çıkarılması gerekir.


6. Sınır dışı etmek üzere idari gözetim ve süresi itiraz (Madde 57/6)

DEĞİŞİKLİK ÖNERİSİ (Eklemeler koyu harflerle belirtilmiştir):

MADDE 57- … (6) İdari gözetime karşı, idari gözetim altına alınan kişi veya yasal temsilcisi ya da avukatı, hemen serbest bırakılmasını sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Başvuru idari gözetimi durdurmaz. Dilekçenin idareye verilmesi halinde, dilekçe yetkili sulh ceza hâkimine en seri şekilde ulaştırılır. Sulh ceza hâkimi incelemeyi beş gün içinde sonuçlandırır. Sulh ceza hâkiminin kararına karşı 3 gün içinde Asliye Ceza Mahkemesine yapılan itiraz üzerine verilen karar kesindir. İdari gözetim altına alınan kişi veya yasal temsilcisi ya da avukatı, idari gözetim şartlarının ortadan kalktığı veya değiştiği iddiasıyla yeniden sulh ceza hâkimine başvurabilir.

GEREKÇE : Yukarıda 53. Madde için bahsettiğimiz gibi, 57/6. Maddede de Sulh Ceza Mahkemesi hakiminin verdiği kararın kesin olması sorunludur. Sulh Ceza hakiminin hiçbir kararı kesin değildir. Ya itiraz yoluyla asliye ceza mahkemesine ya da temyiz yoluyla Yargıtay’a başvurma yolu açıktır. Sulh Ceza hakiminin kararına karşı itiraz yolunun kapatılması adli/hukuki hataların denetimi yolunu da kapatmış olacaktır. Tüm bunların yanında, “cezai konularda iki dereceli yargı” bir insan hakkı olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde güvence altına alınmıştır. Sulh ceza mahkemesi kararının kesin olması bu hakkı ihlal edebilecektir.


7. İkincil Koruma (Madde 63)

DEĞİŞİKLİK ÖNERİSİ (Eklemeler koyu harflerle belirtilmiştir):

İkincil Koruma

MADDE 63 - (1) Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelenemeyen ancak, menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde;

a) Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek,

b) İşkenceye veya insanlık dışı veya onur kırıcı muamele ya da cezaya maruz kalacak,

c) Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına ve hayatına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak,

olması konusunda kuvvetli şüphe bulunması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında ikincil koruma statüsü verilir.

GEREKÇE: 63. madde ile ölüm cezası veya işkence gibi muamelelere maruz kalacağı konusunda, kesin bir ölüm cezası veya işkence yerine, “kuvvetli şüphe” bulunması yeterli olmalıdır. Bu tür olayların doğası icabı, kesin olması veya kesin şekilde belgelenmesi mümkün olmamaktadır. Bu nedenle, bu tür muameleye maruz kalmak konusunda kuvvetli şüphe (veya inandırıcı nedenler) bulunması yeterli olmalıdır. Bu durum değerlendirmeyi yapan makamlara da kolaylık sağlayacaktır.


8. Uluslararası korumaya başvuru yapma (Madde 65)

DEĞİŞİKLİK ÖNERİSİ (Eklemeler koyu harflerle belirtilmiştir)::

Başvuru

MADDE 64- (1)Uluslararası koruma başvuruları valiliklere bizzat, yasal temsilci veya avukatla yapılır.

GEREKÇE : Başvurunun “bizzat” yapılması şartı doğru değildir. Yasal temsilcisi (veli, vasi gibi) veya avukatı (müdafi, vekili gibi) olan kişiler, bu temsilci aracılığıyla başvurabilmelidir.

Uygulamada şikayet konusu olan “iltica başvurusunun alınmaması” (başvurunun işleme konulmaması) gibi durumlarda, bizzat başvuru şartı çok ciddi sorunlara yol açacaktır. Başvurucunun dilekçesinin memur tarafından işleme konulmaması, başvurusunun alınmaması veya itirazın işleme konulmaması gibi durumlarda tek çare avukatla başvuruyu sağlamak olacaktır. Önceki dönemlere kıyasla, bu tür olaylar azalmış ise de, halen bu konuda şikayetler devam etmektedir. Bu nedenle bizzat başvuru şartı halinde ilgili memurun başvuruyu almaması halinde başkaca bir çözüm yolu kalmayacaktır.

Diğer yandan bu madde, avukatlık kanunu ile çeliştiği gibi, kanuni temsil yetkisini kısıtlamaktadır.


9. Uluslar arası Koruma Başvurusu Yapanların İdari Gözetimi (Madde 68/3, 7 ve 8)

DEĞİŞİKLİK ÖNERİSİ (Eklemeler koyu harflerle belirtilmiştir):

Başvuru sahiplerinin idari gözetimi

MADDE 68-

(3) İdari gözetimin gerekip gerekmediği bireysel olarak değerlendirilir. İkinci fıkrada belirtilen amaç ve hallerde; idari gözetim altına alınmadan önce, bu Kanunun 71 inci maddesinde belirtilen ikamet zorunluluğu ve bildirim yükümlülüğünün yeterli olup olmayacağı öncelikle değerlendirilir. Valilik, idari gözetim yerine, belli bir adreste bulunma, bildirim yükümlüğü gibi başka usuller belirleyebilir. Bu tedbirler yeterli olmadığı takdirde, idari gözetim uygulanabilir.

(7) İdari gözetim altına alınan kişi veya yasal temsilcisi ya da avukatı, vekaletname ibrazı aranmaksızın, idari gözetime karşı sulh ceza hâkimine başvurabilir. Başvuru idari gözetimi durdurmaz. Dilekçenin idareye verilmesi halinde, dilekçe yetkili sulh ceza hâkimine en seri şekilde ulaştırılır. Sulh ceza hâkimi incelemeyi beş gün içinde sonuçlandırır. Sulh ceza hâkiminin kararına karşı 3 gün içinde Asliye Ceza Mahkemesine yapılan itiraz üzerine verilen karar kesindir. İdari gözetim altına alınan kişi veya yasal temsilcisi ya da avukatı, idari gözetim şartlarının ortadan kalktığı veya değiştiği iddiasıyla yeniden sulh ceza hâkimine başvurabilir.

(8) İkinci fıkra uyarınca idari gözetim altına alınan kişi, usul ve esasları yönetmelikle belirlenmek üzere ziyaretçi kabul edebilir. Aile bireyleri, yasal temsilcisi, avukat, noter ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği görevlileriyle görüşme imkânı sağlanır.

GEREKÇE: İdari gözetim istisnai bir durumdur ve ancak zorunlu durumlarda uygulanabilir. Bu nedenle, idari gözetime alternatif tedbirlerin maddeye eklenmesi faydalı olacaktır. İdarece durumu değerlendirilen kişilerin çeşitli güvenlik tedbirleri (kefalet, her gün veya belirli günlerde gözetim merkezine imza verme yükümlülüğü gibi) uygulanması halinde, hem başvurucunun sağlığı ve özgürlüğü korunacak hem de devlet üzerindeki masraflar (beslenme, barınma, memur vs. açısından) azalacaktır.

İdari gözetime karşı sulh ceza hakimine yapılacak başvuruda, sulh ceza hakiminin kararının kesin olması, hukuken doğru değildir. Sulh ceza hakiminin verdiği (gözaltı, tutuklama, el koyma vs. kararlara karşı) tüm kararlar, asliye ceza mahkemesinde itiraza tabidir. Bunun istisnai olarak kesin olması, sınırdışı kararına itirazdaki gibi, telafisi zor durumlar doğuracaktır.

İtirazın acele işlerden olması nedeniyle, (ve başvurucunun kimlik konusunda sorunu olması halinde vekaletname alınamaması ya da pasaportu vs. varsa bunların tercüme edilmesi ve noterin gözetim merkezine getirilmesi, bu işlemlerin uzun zaman ve masraf gerektirmesi dikkate alınarak) vekaletname şartı aranmamalı, “müdafi” sıfatıyla avukat aracılığıyla itiraz yapılabilmelidir.

İdari gözetime karşı yapılacak itirazda, -yukarıda belirttiğimiz gerekçelerle- Sulh Ceza Hakiminin kararına karşı Asliye Ceza Mahkemesinde itiraz imkanı tanınmalıdır.

8. fıkrada ziyaretçi kabul etme usulü yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiştir. İkinci cümlede görüşme yapması engellenemeyecek kişiler sayılmıştır. Buna “ailesi”nin eklenmesi faydalı olabilir.


10. Başvuru Sahibinin Bilgilendirilmesi Ve Tercümanlık (Madde 70/2)

DEĞİŞİKLİK ÖNERİSİ (Eklemeler koyu harflerle belirtilmiştir):

Başvuru sahibinin bilgilendirilmesi ve tercümanlık

MADDE 67- (1) Başvuru sahibi, başvurusuyla ilgili takip edilecek usuller, başvurusunun değerlendirilmesi sürecindeki hak ve yükümlülükleri, yükümlülüklerini nasıl yerine getireceği ve bu yükümlülüklere uyulmaması ya da yetkililerle işbirliğinde bulunmaması halinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçlar, itiraz usulleri ve süreleri konusunda vatandaşı olduğu ülkenin dilinde veya anladığı dilde kayıt esnasında bilgilendirilir.


(2) Başvuru sahibinin talep etmesi halinde, başvuru, kayıt ve mülakat aşamalarındaki kişisel görüşmelerde ücretsiz olarak tercümanlık hizmetleri sağlanır.


GEREKÇE: 67. Maddenin 1. Fıkrasında, daha önceki taslakta “vatandaşı olduğu ülkenin dilinde veya anladığı dilde kayıt esnasında bilgilendirilmesi” hususu yer almakla birlikte Meclise gönderilen halinde yer almamaktadır. Başvurucunun anlayabildiği bir dilde bilgilendirilmesi önemlidir. Aksi halde hiç Türkçe bilmeyen kişiye, anlamadığı bir dilde yapılacak bilgilendirmenin hiçbir anlamı yoktur. Bu nedenle taslaktaki -eski hali- aynen korunması gereklidir.

İkinci fıkra yer alan tercümanlık hizmetlerinin “ücretsiz” olduğu belirtilmelidir.


11. Başvurunun Geri Çekilmesi Ve Geri Çekilmiş Sayılması (Madde 77)

DEĞİŞİKLİK ÖNERİSİ (Çıkarılması veya değiştirilmesi gerekenler üstü çizili olarak belirtilmiştir):

Başvurunun geri çekilmesi ve geri çekilmiş sayılması

MADDE 77- (1) Başvuru sahibinin;

a) Başvurusunu geri çektiğini yazılı olarak beyan etmesi,

b) Mazeretsiz olarak mülakata üç defa üst üste gelmemesi,

c) İdari gözetim altında bulunduğu yerden kaçması,

ç) Mazeretsiz olarak bildirim yükümlülüğünü üç defa üst üste yerine getirmemesi, belirlenen ikamet yerine gitmemesi, veya ikamet yerini izinsiz terk etmesi

d) Kişisel verilerinin alınmasına karşı çıkması,

e) Kayıt ve mülakattaki yükümlülüklerine uymaması,

halinde başvurusu geri çekilmiş kabul edilerek, değerlendirme durdurulur.


GEREKÇE: Bu madde hakkın özünü yok edici şekilde düzenlenmiştir. Kişinin usul kurallara veya yükümlülüklere riayet etmemesinin sonuçları çok ağır şekilde düzenlenmiştir. Özellikle b,c,ç ve e fıkralarındaki mülakata gelmeme, belirlenen ikamet yerine (uydu ile) gitmeme veya buradan izinsiz ayrılma, bildirim yükümlülüğünün (imza vermenin) yerine getirilmemesi gibi hususlar Türkiye’deki mültecilerin herhalde %70’nin sorunudur. “e)” fıkrasındaki “Kayıt ve mülakattaki yükümlülüklerine uymaması,” çok daha esnek yorumlanabilecek ve ağır sonuçları olan bir maddedir.

Bu yükümlülüklerin yerine getirilmesi, işlerin düzgün olarak yürümesi için gereklidir. Ancak, idari yükümlülüklere aykırılık, başka bir sorundur, hak düşürücü neden olarak değerlendirilemez. Aksi halde, 10-15 yıl önce çok sorun yaşatan 1994 Yönetmeliğine göre “5 günlük” ve sonra da 10 gün içinde başvuru yapma zorunluluğu”na benzer sorunlar yaşatacaktır. Jabari kararı çıkıncaya kadar 6-7 yıl binlerce mülteci perişan oldu.

Bunun yerine başka caydırıcı yaptırımlar (idari para cezası, idari gözetim, ya da başka ceza) önerilebilir.

77. maddenin b,c,ç,d,e fıkralarındaki hususlar kaldırılmalı veya değiştirilmelidir.


12. İdari İtiraz Ve Yargı Yolu (Madde 80/ç ve d)

DEĞİŞİKLİK ÖNERİSİ (Eklemeler koyu harflerle belirtilmiştir):

MADDE 80

(ç) 68 inci maddesinde düzenlenen yargı yolu hariç olmak üzere 72 inci ve 79 ncı madde çerçevesinde alınan kararlara karşı, kararın tebliğinden itibaren onbeş gün, alınan diğer idari karar ve işlemlere karşı kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde, ilgili kişi veya yasal temsilcisi ya da avukatı tarafından yetkili idare mahkemesine başvurulabilir.

(d) 71 ve 79 ncı madde çerçevesinde mahkemeye yapılan başvurular on beş gün içerisinde sonuçlandırılır. İdare Mahkemesinin verdiği karara karşı 5 gün içerisinde Bölge İdare mahkemesine itiraz edilebilir. Bölge idare Mahkemesinin bu konuda vermiş olduğu karar kesindir.

Yukarıda daha önce belirttiğimiz nedenlerle ilk derece mahkemesinin kararına karşı itiraz yolu açık olmalıdır.

13. Avukatlık Hizmetleri ve Danışmanlık (Madde 81)

DEĞİŞİKLİK ÖNERİSİ (Eklemeler koyu harflerle, çıkarılması gerekenler üstü çizili olarak belirtilmiştir):

MADDE 81- (1) Başvuru sahibi ile uluslararası koruma statüsü sahibi kişiler, bu Kısımda kanunda yazılı iş ve işlemlerle ilgili olarak, ücretleri kendilerince karşılanması kaydıyla avukat tarafından temsil edilebilir.

(2) Avukatlık ücretlerini karşılama imkanı bulunmayan başvuru sahibi ve uluslararası koruma statüsü sahibi kişiye, bu Kısım kanun kapsamındaki iş ve işlemlerle ilgili olarak yargı önündeki başvurularında 1136 sayılı Avukatlık Kanununun adli yardım hükümlerine göre avukatlık hizmeti sağlanır.


GEREKÇE: Avukat tarafından temsilin sadece “Kanunun Üçüncü Kısmında yazılı iş ve işlemlerle ilgili olarak” sınırlandırılması yine savunma hakkını kısıtlamaktadır.

Kaldı ki, kanunun diğer bölümlerindeki bazı maddelerde avukat yardımından bahsedilmesi de bir çelişkidir.

14. Gizlilik Prensibi ve Kişisel Dosyaya Erişimin Kısıtlanması (Madde 99)

DEĞİŞİKLİK ÖNERİSİ (Eklemeler koyu harflerle, çıkarılması gerekenler üstü çizili olarak belirtilmiştir):

Gizlilik prensibi ve kişisel dosyaya erişim

MADDE 99- (1)Başvuru sahibinin ve uluslararası korumadan yararlanan kişinin tüm bilgi ve belgelerinde gizlilik esastır.

(2) Ancak, başvuru sahibi, uluslararası koruma statüsü sahibi kişi ile yasal temsilcisi veya avukatı, başvuru sahibi ve uluslararası koruma statüsü sahibinin kişisel dosyasında yer alan kayıt belgeleri, mülakat raporu, başvuranın başvurusuna ilişkin sunduğu bilgi ve belgeleri ve karar örneği ile menşe ülke bilgilerini inceleyebilir, vekaletname ibraz etmesi halinde birer örneğini alabilir. Milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması ile suç işlenmesinin önlenmesine ilişkin belgeler incelenemez ve verilemez.

GEREKÇE: Başvurucunun avukatının, dosyasında yer alan belgeleri sadece sayılanlarla sınırlı olarak inceleme imkanı tanınması savunma hakkını kısıtlamaktadır.

Başvurucunun dosyasına erişimin sınırlandırılması ve 57 Nolu Genelge’dekine benzer şekilde düzenlenmesi hatalıdır (Danıştay 10 Dairesi, 30.06.2010 tarih ve 2009/8048 Esas sayılı dosya ile, uygulamada pek çok soruna neden olan bu genelge ile ilgili “yürütmeyi durdurma” kararı vermişti).

“Milli güvenlik” ve “kamu düzeninin korunması” ile “suç işlenmesinin önlenmesi” kavramları çok genel ve soyut kavramlardır.

Vekaletname ibrazı halinde tüm belgelerin örneğini alma imkanı verilmelidir.



Raporlar.jpg
Raporlar

Konuya Göre: Türkiye · Suriye · Yunanistan · Avrupa · Ortadoğu · Afrika · Asya · LGBTQ+ · İklim Mültecileri
Yıllara Göre: 1989 · 1999 · 2000 · 2001 · 2002 · 2003 · 2004· 2005 · 2006 · 2007 · 2008 · 2009 · 2010 · 2011 · 2012 · 2013 · 2014 · 2015 · 2016 · 2017 · 2018 · 2019 · 2020 · 2021 · 2022 · 2023