M.B. ve Diğerleri / Türkiye

madde14 sitesinden
Jaakpaat (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 08.48, 27 Nisan 2016 tarihli sürüm (1 revizyon içe aktarıldı)
(fark) ← Önceki hâli | En güncel hâli (fark) | Sonraki hâli → (fark)
Şuraya atla: kullan, ara

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi · AİHM Kararları · Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtüzüğü

M.B. ve Diğerleri / Türkiye
Aihmlogo.jpg
Başvurucu M.B. ve Diğerleri
Davalı Ülke Türkiye
Başvuru No 36009/08
Karar Tarihi 15 Haziran 2010
Kaynak http://www.inhak-bb.adalet.gov.tr/aihm/karar/m.b.vedigerleri01.04.2011.doc

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı


M.B. VE DİĞERLERİ/Türkiye


Başvuru No. 36009/08

Strazburg

15 Haziran 2010


İKİNCİ DAİRE


USUL


Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan 36009/08 no’lu davanın nedeni, M.B., Z.P., M.B. ve T.B. (“başvuranlar”) adlı dört İran vatandaşının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne 30 Temmuz 2008 tarihinde, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme’nin (“Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin - AİHS”) 34. maddesi uyarınca yapmış oldukları başvurudur.


Başvuranlar Ankara Barosu avukatlarından S. Efe tarafından temsil edilmiştir.


OLAYLAR

DAVANIN KOŞULLARI


Başvuranlar sırasıyla 1960, 1959, 1989 ve 1984 doğumludurlar. Başvuranlar M.B. ve Z.P. evlidirler. Üçüncü ve dördüncü başvuranlar M.B. ve T.B., bu başvuranların çocuklarıdırlar. Başvuranlar mevcut başvuruya neden olayların meydana geldiği sırada Hakkari’de ikamet etmekteydiler. Güncel adresleri bilinmemektedir.

Başvuranlar 28 Temmuz 1999 tarihinde Türkiye’ye ulaşmışlardır. Başvuranların ifadelerine göre, İran’dan kaçış sebepleri, İran’daki muhaliflere yardım eden polis memuru olan M.B.’nin, bu nedenle kendi ve ailesinin hayatından endişe etmesidir.


Başvuranlar belirlenemeyen bir tarihte geçici ikamet izni için Hakkari’deki ulusal makamlara başvurmuştur. Hükümet’in savına göre, başvuranların talepleri, 2 Ağustos 2002 tarihinde, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) başvurana sığınmacı statüsü tanımadığı için reddedilmiştir.


Belirlenemeyen bir tarihte, başvuranlar İstanbul’a taşınmışlardır.


Başvuranlar 2002 yılında Hıristiyan olmuşlar, İstanbul’daki Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi’nde çalışmaya başlamışlardır. Başvuranlar Pazar ayinlerinde çalışmışlardır. Dördüncü başvuran çocuklara Pazar günü kilisede ders de vermiştir. Üçüncü başvuran ayrıca Uluslararası Protestan Kilisesi için çalışmıştır. İstanbul’daki İran Cemaati liderleri ile Touch of Christ Papazlığı başkanı 28 Ağustos 2005 ve 17 Ocak 2007 tarihli mektuplarında, başvuranların Gedikpaşa Kilisesi’ne bağlı olduklarını doğrulamışlardır. Üçüncü ve dördüncü başvuranlar, İran Makamları dini inançlarından haberdar olduğu için İran Konsolosluğu Okulu’na kabul edilmemişlerdir.

Ankara’daki BMMYK, 1 ve 9 Nisan 2008 tarihlerinde başvuranlarla görüştükten sonra sığınmacı statüsü tanımıştır. BMMYK, ilk başvuranın 1991 yılında dini vecibeleri yerine getirmediği için hapse atıldığı ve 1999 yılındaki öğrenci gösterilerinde öğrenci hareketlerinin destekçisi olduğu için emirlere uymadığı iddialarının inandırıcı olduğu kanaatine varmıştır. BMMYK ayrıca başvuranların dinlerini değiştirerek Hıristiyan olduklarını ve Türkiye’deki İranlı turistlere din propagandası yaptıklarını, bunun sonucunda İstanbul’daki İran Konsolosluğu ile İran’daki yerel makamların din değiştirdiklerinden haberdar olduklarını öğrenmiştir. BMMYK, birinci başvuranın Hıristiyanlık dinini seçtiği ve Türkiye’de kaldığı esnada Hıristiyanlık propagandası yaptığı için haklı olarak işkence görme korkusu yaşadığı sonucuna varmıştır.


BMMYK’nın sığınmacı statüsü tanımasının ardından, başvuranlar BMMYK’nın isteğiyle Türkiye’deki statülerini yasallaştırmak için Hakkari’ye dönmüşlerdir.


Başvuranlar 14 Mayıs 2008 tarihinde Hakkari Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesi ile Hakkari Cumhuriyet Savcılığı’na ikamet izni için başvurmuştur. Birinci ve dördüncü başvuranlara 2002 ve 2008 yılları arasında Türkiye’de kalırken İran’a gittiklerini gösteren pasaport damgalarının nasıl meydana geldiği sorulduğunda, İran’a yasadışı yollardan sahte İran pasaportlarıyla gittiklerini, vizelerini geçerli kılmak için yeniden Türkiye’ye girdiklerini ve İran’a Farsça İncil götürdüklerini belirtmişlerdir. Başvuranlar ayrıca BMMYK tarafından sığınmacı olarak tanındıklarını belirtmişlerdir.


Başvuranlar 30 Temmuz 2008 tarihinde Hakkari Emniyet Müdürlüğü’ne çağrılmışlardır. Burada aynı gün İran’a sınır dışı edilecekleri bildirilmiştir. Aynı gün başvuranlar İran’a sınır dışı edilmişlerdir.


31 Temmuz 2008 tarihinde Türk topraklarına yasadışı yollardan girmişlerdir. Başvuranlar 21 Ağustos tarihinde Ankara’daki BMMYK ofisine gitmişlerdir. Burada kendileriyle sınır dışı koşulları ve Türkiye’ye yenide girmeleri konusunda görüşme yapılmıştır. Görüşmenin ardından, BMMYK, başvuranların yanıtlarının inandırıcı olduğu ve sığınmacı statülerinin geçerli olmaya devam etmesi gerektiği kanısına varmıştır. Başvuranlar görüşme sırasında İran’a yeniden sınır dışı edilecekleri korkusuyla ulusal makamlara gitmekten çekindiklerini ifade etmişlerdir.


2008 yılının Ağustos ayında başvuranların temsilcisi, Mahkeme İç Tüzüğü’nün 39. maddesinde işaret edilen ihtiyati tedbir kararını göz önünde bulundurarak, sınır dışı kararının durdurulması ve ikamet izni verilmesi için Emniyet Genel Müdürlüğü’ne başvurmuştur. Başvurusuna yanıt alamamıştır. Başvuranların avukatının ifadesine göre başvuranlar halihazırda Ankara’da saklanmaktadırlar.


HUKUK

I. AİHS’NİN 2. VE 3. MADDELERİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI


Başvuranlar AİHS’nin 2. ve 3. maddeleri kapsamında, Hıristiyanlık dinini seçtikleri için İran’a gönderilmelerinin kendileri için ölüm veya kötü muameleye uğrama riski teşkil edeceğinden şikayetçi olmuşlardır.


AİHM, başvuranların şikayetlerinin yalnızca 3. madde açısından incelenmesinin uygun olacağı kanısındadır (bkz. Abdolkhani ve Karimnia; NA. - İngiltere, 25904/07 ve Said - Hollanda, 2345/02).


A. Kabuledilebilirliğine ilişkin


Hükümet başvuranların AİHS’nin 35/1 maddesi kapsamında iç hukuk yollarını tüketemediklerini belirtmiştir. Bu bağlamda başvuranların idare mahkemelerine başvurup, ulusal makamların 2002 yılında geçici sığınma ve ikamet izni verme talepleri konusunda verdiği reddin iptalini talep edebileceklerini belirtmiştir. Bunun yerine başvuranlar ulusal mevzuata uymamışlar, ikamet yerlerini makamlara bildirmeden terk etmişlerdir. Bu nedenle taleplerinin reddedildiğine ilişkin karar kendilerine bildirilememiştir. 2008 yılında yeniden ortaya çıktıklarında, Hakkari Valiliği’ne, başvuranları, haklarında alınan idari karardan ve karara itiraz etme haklarından haberdar etmesi talimatı verilmiştir. Ancak başvuranlar itiraz etmemişlerdir.


Başvuranlar 30 Temmuz 2008 tarihinde Hakkari Emniyet Müdürlüğü’ne çağrıldıklarında, ne ikamet izni taleplerini reddeden kararın ne de sınır dışı kararının kendilerine bildirildiğini belirtmişlerdir. Sonuçta itiraz etme veya dava açma olanağı bulamadan İran’a sınır dışı edilmişlerdir.


AİHM, taraflar arasında, başvuranların geçici sığınma ve ikamet izni için sundukları ilk taleplerinin ulusal makamlar tarafından 2002 yılında reddedilmesinin ihtilaf konusu olmadığını gözlemler. Öte yandan dava dosyasında makamların kararının başvuranlara tebliğ edildiğine dair bir emare bulunmamaktadır. Ayrıca bu konuda açık bir soru yöneltilmesine karşın, Hükümet, AİHM’ye, sınır dışı kararının bulunduğuna ve başvuranlara 30 Temmuz 2008 tarihinde gönderilmelerinden önce tebliğ edildiğine dair belgeleri sunmamıştır. Dolayısıyla AİHM başvuranların AİHS’nin 35/1 maddesi çerçevesinde iç hukuk yollarını tüketmek için kararın iptali amacıyla idari ve hukuki mercilere başvurma olanağından mahrum bırakıldıkları kanısına varmıştır (bkz. Abdolkhani ve Karimnia).


AİHS’nin 35. maddesinin 3. fıkrası çerçevesinde başvurunun bu kısmının dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden AİHM, ayrıca başka bir gerekçe altında da kabuledilemezlik unsuru bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle başvurunun bu kısmı kabuledilebilir niteliktedir.


B. Esas


1. Tarafların savları


Hükümet başvuranların yaşadıkları İran’da işkence görme korkusunun dayanaksız olduğunu ileri sürmüştür. Bu bağlamda birinci ve dördüncü başvuranın 2002-2008 yılları arasında İran’a çeşitli kereler girip çıktığını, Türkiye topraklarına yasadışı olarak yeniden girdiğini belirtmiştir.


Başvuranlar itiraz etme olanağı verilmeden İran’a bir kez sınır dışı edildiklerini iddia etmiştir. Ayrıca yeniden sınır dışı edilmekten korktuklarını ifade etmişlerdir. Başvuranlar, birinci başvuran Türkiye’ye gelmeden önce İran’da rejim karşıtı eylemlere katıldığından, İran’a gönderilirlerse, ölüm veya kötü muamele riskiyle karşı karşıya olduklarından endişe ettiklerini, hepsinin Hıristiyanlık dinini seçtiğini ve propaganda eylemlerine katıldığını ve bunların hepsinin İranlı makamlar tarafından bilindiğini ileri sürmüştür. Bu bağlamda BMMYK tarafından sığınmacı olarak tanındıklarını vurgulamışlardır.


2. Üçüncü tarafların savları


Avrupa Hukuk ve Adalet Merkezi (ECLJ), din değiştirmenin İran ceza hukukuna göre cezalandırıldığını, Hıristiyanlık dinini seçenlere ulusal makamlarca rahatsızlık verilip, işkence yapıldığını ifade etmiştir. Ayrıca İran’da Hıristiyanlık dinini seçen pek çok kişinin yakalanıp kötü muameleye maruz bırakıldığını belirtmiştir. Bu kişilerden bazıları hapse atılmış, bazı Hıristiyanlar İran’dan kaçmak zorunda kalmış, diğer ülkelere sığınmacı olarak gitmek istemişlerdir.


3. AİHM’nin değerlendirmesi


AİHM, öncelikle, başvuranların 30 Temmuz 2008 tarihinde İran’a sınır dışı edilmelerinden şikayetçi olduklarını ve Savunmacı Hükümet’in, AİHM’ye gönderdiği görüşünde, başvuranların gerçekten o tarihte sınır dışı edildiklerini kabul ettiğini gözlemler. AİHM normal koşullarda, başvuranların 30 Temmuz 2008 tarihinde ilk kez sınır dışı edilmelerine ilişkin riski, şimdi İran’a sınır dışı edilmeleri halinde karşı karşıya kalacakları riskle beraber değerlendirir. Öte yandan, başvuranların sınır dışı edilmelerinin hemen ardından Türkiye’ye döndükleri göz önünde bulundurulduğunda, AİHM, ilk olayı daha fazla incelemenin gerekli olmadığı kanısına varır. Bu nedenle AİHM, başvuranların İran’da sınır dışı edilmeleri halinde herhangi bir riskle karşı karşıya kalıp kalmayacaklarının değerlendirmesine geçecektir (bkz. Abdolkhnai ve Karimnia).

AİHM, Hükümet’in başvuranların ilk geçici sığınma taleplerinin reddinin, BMMYK’nın da başvuranların ilk sığınmacı taleplerini reddetmesiyle uyumlu olduğunu iddia ettiğini gözlemler. Öte yandan, BMMYK daha sonra başvuranların dosyasını yeniden açmış ve onları sığınmacı olarak tanımıştır. AİHM ayrıca başvuranların 14 Mayıs 2008 tarihinde polise ifade verdiklerinde, din değiştirip Hıristiyan olduklarını ve BMMYK’nın kendilerini sığınmacı olarak tanıdığını ifade ettiklerini kaydeder. Buna karşın başvuranlar sınır dışı edilmişlerdir. Bu koşullarda AİHM, başvuranların din değiştirmeleri yüzünden İran’da karşı karşıya oldukları riskle ilgili iddialarının sınır dışı edilmeden önce yerel makamlar tarafından yeterli biçimde incelendiğine ikna olmamıştır. Başvuranların sığınma taleplerinin evveliyatını yeniden incelemek ve İran’a döndükleri takdirde karşı karşıya kalacakları riski değerlendirmek BMMYK’ya düşmüştür.


AİHM, kendi hesabına, başvuranların iddialarıyla ilgili olarak BMMYK’nın vardığı sonuca önem vermektedir (bkz. Jabari – Türkiye, 40035/98; NA. – İngiltere ve Abdolkhnai ve Karimnia). AİHM, bu bağlamda BMMYK’nın başvuranlarla görüştüğünde, endişelerinin inandırıcılığı ile ülkelerindeki koşullara ilişkin ifadelerinin doğruluğunu sınama olanağının bulunduğunu gözlemler. Bu görüşmeyi müteakiben, başvuranların ülkelerinde işkenceye maruz kalma riskiyle karşı karşıya oldukları kanısına varmıştır.


BMMYK’nın değerlendirmesi ışığında, AİHM, başvuranların İran’a dönmeleri halinde AİHS’nin 3. maddesi kapsamında haklarının ihlal edilmesi riskiyle karşı karşıya olduklarını kabul etmesi için önemli gerekçeler bulunduğu kanısına varır.


Sonuç olarak, AİHM, başvuranların İran’a gönderilmeleri halinde AİHS’nin 3. maddesinin ihlal edileceği sonucuna varır.


II. AİHS’NİN 6 VE 13. MADDELERİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI


Başvuranlar, AİHS’nin 13. maddesi kapsamında sınır dışı edilmelerine itiraz edebilecekleri etkili bir iç hukuk yolu bulunmadığından şikayetçi olmuşlardır.


A. Kabuledilebilirliğine ilişkin


AİHS’nin 35. maddesinin 3. fıkrası çerçevesinde başvurunun bu kısmının dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden AİHM, ayrıca başka bir gerekçe altında da kabuledilemezlik unsuru bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle başvurunun bu kısmı kabuledilebilir niteliktedir.


B. Esas


Hükümet, başvuranların, sığınma talepleriyle ve sınır dışı edilmeleriyle ilgili olarak haklarında verilen olumsuz kararın iptalini talep etmek için idare mahkemelerine başvurabileceğini belirtmiştir.


Başvuranlar sınır dışı kararının, 30 Temmuz 2008 tarihinde İran’a sınır dışı edilmeden önce kendilerine tebliğ edilmediğini, bu şekilde ulusal mercilerde makamların kararına itiraz etme olanaklarından mahrum edildiklerini belirtmişlerdir.


AİHM, bu davadakine benzer konuların ele alındığı Abdolkhnai ve Karimnia davasında AİHS’nin 13. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varıldığını kaydeder. Özellikle, başvuranlara sınır dışı kararının tebliğ edilmediği göz önünde bulundurulduğunda, AİHM, bu davada farklı bir sonuca varması için bir gerekçe görmemektedir. Buna göre AİHM, AİHS’nin 3. maddesi çerçevesinde başvuranlara etkili ve erişilebilir bir başvuru hakkı sağlanmadığı sonucuna varır.


Bu nedenle AİHS’nin 13. maddesi ihlal edilmiştir.


III. AİHS’NİN 5/4 MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI


Başvuranlar, AİHS’nin 5 ve 6. maddeleri kapsamında, 30 Temmuz 2008 tarihinde itiraz etme olanakları bulunmadan tutuklandıklarını iddia etmişlerdir. Bu bağlamda, tutuklu iken avukata erişimleri bulunmadığını ve tutukluluğun ardından hakim karşısına çıkarılmadıklarını belirtmişlerdir.


AİHM, bu şikayetlerin AİHS’nin 5/4 maddesi bakımından incelenmesi gerektiği kanısındadır.


Hükümet davaya bu konuyla ilgili görüş bildirmemiştir.


AİHS’nin 35. maddesinin 3. fıkrası çerçevesinde başvurunun bu kısmının dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden AİHM, ayrıca başka bir gerekçe altında da kabuledilemezlik unsuru bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle başvurunun bu kısmı kabuledilebilir niteliktedir.


AİHM, başvuranların 30 Temmuz 2008 tarihinde İran’a sınır dışı edilmeden önce azami altı saat tutuklu kaldıklarını gözlemler. 5/4 maddenin sona ermiş olan kısa süreli tutukluluğun yasalara uygunluğunu incelemeye hizmet edebilecek başvuru yollarını incelemediğini ortaya koyan içtihadı ışığında, AİHM, başvuranların şikayetlerinin esasını belirlemenin gerekli olmadığı kanısındadır (bkz. Slivenko – Letonya [BD], 48321/99).


IV. AİHS’NİN 34. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI


Başvuranlar Daire Başkanı’nın Mahkeme İç Tüzüğü’nün 39. maddesi uyarınca verdiği ihtiyati tedbir kararına karşın İran’a sınır dışı edilmelerinin, AİHS’nin 34. maddesini ihlal ettiğini iddia etmişlerdir. Avukatlarının ihtiyati tedbir kararından Türkiye yerel saatiyle 13.00 sularında haberdar edildiğini, kendilerinin ise Türkiye yerel saatiyle 16.00’da sınır dışı edildiklerini iddia etmişlerdir.


Hükümet yanıt olarak, Mahkeme İç Tüzüğü’nün 39. maddesi kapsamında verilen ihtiyati tedbir kararına uymadıklarının söylenemeyeceğini belirtmiştir. Bu bağlamda, AİHM’nin kendilerine faksla ulaşan ve ihtiyati tedbir kararını bildiren mektubunu (Strazburg yerel saatiyle) saat 12.57’de aldıklarını, başvuranların ise İran’a Türkiye yerel saatiyle saat 14.00’de (Strazburg yerel saatiyle saat 13.00) sınır dışı edildiklerini belirtmiştir.


AİHM Yüksek Sözleşmeci Devlet yetkililerinin AİHM’nin verdiği tedbir kararlarına uymak için atılabilecek makul adımları atmaması halinde, 34. maddenin ihlal edileceğini yineler (bkz. Paladi – Moldovya [BD], 39806/05). Öte yandan, AİHM, mevcut davada, Hükümet’e gönderilen ve Mahkeme İç Tüzüğü’nün 39. maddesinin uygulanmasına hükmeden mektubun Türkiye Avrupa Konseyi Daimi Temsilciliği’ne Strazburg yerel saatiyle saat 12.47’de, başvuranların avukatına ise Strazburg yerel saatiyle saat 13.06’da (Türkiye yerel saatiyle saat 14.06) fakslandığını kaydeder. AİHM ayrıca, Hükümet’in sunduğu, başvuranların sınır dışı edilmelerine ilişkin üç Türk ve iki İranlı polis memurunun imzaladığı belgeye göre, başvuranların İran’a Strazburg yerel saatiyle saat 13.00’te sınır dışı edildiklerini gözlemler. Sözkonusu sınır dışı, Hükümet’e 39. maddenin uygulandığının bildirilmesinden yalnız 13 dakika sonra gerçekleşmiştir. Hükümet’in faks mesajını almasıyla başvuranların sınır dışı edilmeleri sırasında geçen kısa süreye ilişkin olarak, AİHM, Hükümet’in AİHM’nin belirlediği tedbirlerin yerine getirilmesinde gerekli özeni gösteremediği kanısındadır.


Buna göre, AİHS’nin 34. maddesi ihlal edilmemiştir.


V. AİHS’NİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİA EDİLEN DİĞER MADDELERİ


7 Mayıs 2009 tarihli görüşlerinde başvuranlar, AİHS’nin 3, 5 ve 6. maddeleri uyarınca, tutuklanmalarının resmi olarak kaydedilmediğinden, yakalanmalarına sebep olan gerekçelerin kendilerine söylenmediğinden ve tutukluluk koşulları nedeniyle kötü muameleye maruz kaldıklarından şikayetçi olmuşlardır.

AİHM, başvuranların tutukluluğunun 30 Temmuz 2008 tarihinde sona erdiğini, ancak bu şikayetlerin altı aydan fazla süre sonra, 7 Mayıs 2009 tarihinde sunulduğunu gözlemler.

Dolayısıyla başvurunun bu kısmı, zamanında sunulmadığı gerekçesiyle, AİHS’nin 35. maddesinin 1. ve 4. fıkraları çerçevesinde reddedilmelidir.


VI. AİHS’NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI


AİHS’nin 41. maddesine göre:

“Mahkeme işbu Sözleşme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun bir surette, zarar gören tarafın tatminine hükmeder.


  1. Tazminat

Başvuranlar ortaklaşa 6500 Euro maddi, 40.000 Euro manevi tazminat talep etmiştir.


Hükümet bu taleplere itiraz etmiştir.


AİHM, tespit edilen ihlal ile meydana geldiği iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı görmemektedir, bu nedenle bu talebi reddeder. Başvuranların maruz kaldığı manevi zarara ilişkin olarak, AİHM, AİHS’nin 3. maddesinin ihlal edilmiş olması olasılığının tespiti ile AİHS’nin 13. maddesinin gerçekten ihlal edilmesinin başlı başına yeterli tazmin teşkil ettiği kanısındadır.


  1. Yargılama gideri

Başvuranlar ayrıca AİHM önüne meydana gelen yargılama giderlerinin ödenmesini talep etmişlerdir. Öte yandan bir meblağ belirlememişlerdir.

Hükümet belirli bir talep olmadan tazminata hükmedilmemesi gerektiğini ileri sürmüştür.

AİHM’nin içtihadına göre, yargılama giderleri, ancak gerçekliği ve gerekliliği kanıtlandığı ve makul bir meblağ olduğu takdirde başvurana geri ödenir. Bu davada, AİHM, başvuranların avukatlık masraflarına ilişkin bir meblağ belirtmediklerini ya da bir rakam belirlenebilmesine yardımcı olabilecek fiş ya da fatura sunmadıklarını kaydeder. Buna göre AİHM bu başlık altında tazminat ödenmemesine hükmeder.


C. Gecikme Faizi


AİHM, Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi kolaylıklarına uyguladığı faiz oranına üç puanlık bir artışın eklenmesinin uygun olduğuna karar vermiştir.


AİHM YUKARIDAKİ GEREKÇELERE DAYANARAK, OYBİRLİĞİYLE


  1. AİHS’nin 2, 3 ve 13. maddeleri kapsamındaki (başvuranların İran’a sınır dışı edilmeleri olasılığı ile İran’da karşı karşıya kalabilecekleri risklere ilişkin iddialarını öne sürebilecekleri etkili başvuru yolunun bulunmadığı yönündeki iddialarına ilişkin) şikayetler ile AİHS’nin 5/4 maddesi kapsamındaki (başvuranların tutukluluklarının yasalara uygunluğuna itiraz edebilecekleri başvuru yolunun olmadığı iddialarına ilişkin) şikayetin kabuledilebilir olduğuna;
  2. Başvurunun geri kalanının kabuledilemez olduğuna;
  3. Başvuranların İran’a sınır dışı edilmelerinin AİHS’nin 3. maddesini ihlal edeceğine;
  4. AİHS’nin 2. maddesi çerçevesinde ayrı bir mesele doğmadığına;
  5. Başvuranların AİHS’nin 3. maddesi kapsamındaki şikayetleriyle bağlantılı olarak AİHS’nin 13. maddesinin ihlal edildiğine;
  6. Başvuranların AİHS’nin 5/4 maddesi kapsamındaki şikayetlerine ilişkin olarak ayrı karar verilmesine gerek olmadığına;
  7. AİHS’nin 34. maddesinin ihlal edilmediğine;
  8. Olası bir ihlalin tespit edilmesinin başvuranların maruz kaldığı manevi zarar için başlı başına yeterli tazmin teşkil ettiğine;
  9. Başvuranların adil tazmin taleplerinin kalan kısmının reddine

KARAR VERMİŞTİR.


İşbu karar İngilizce hazırlanmış, AİHM İç Tüzüğü’nün 77. maddesinin 2. ve 3. fıkraları uyarınca 15 Haziran 2010 tarihinde yazılı olarak tebliğ edilmiştir.


François Elens-Passos Françoise Tulkens

Zabıt Katibi Yardımcısı Başkan