Gündem Çocuk - Bulanık Mekanlarda Gölgede Kalanlar: Suriyeli Mülteci Çocuklar ve Vatansızlık Riski Araştırma Raporu
Gündem Çocuk Derneği tarafından hazırlanan ve Mart 2016 tarihinde yayınlanan "Bulanık Mekanlarda Gölgede Kalanlar: Suriyeli Mülteci Çocuklar ve Vatansızlık Riski" başlıklı raporun giriş bölümünü aşağıda bulabilirsiniz.
Raporun Türkçe tam metni için tıklayınız.
GİRİŞ
“.. 5-6 gün önce doğmuş bir çocuğu olan anne gördüm.
Çocuğun adı ne diye sordum kadına.
“Adı yok... Bu çocuk çok muhtemelen yaşamayacak,
ben niye isim koyayım” dedi..”
(Alanda Çalışan STK Çalışanı 4, E)
Yukarıdaki alıntı Suriyeli mültecilerin[1] yaşamak zorunda bırakıldığı umutsuzluğu en can alıcı haliyle gözler önüne sermektedir. İnsan onuruna yakışır uygulamalardan ve en temel insan haklarından mahrum bırakılan Suriyeli mültecilerin, gerekli önlemler alınmazsa önümüzdeki yıllarda daha ciddi risklerle karşıya karşıya kalacakları ortadadır. Bu sebeple Suriyeli mülteciler meselesine bakarken ulus-devletler, sınırlar ve vatandaşlık bağlamında kimlere “haklara sahip olma hakkı” verildiğini göz önünde bulundurmak daha çok önem kazanmaktadır. 1961 Birleşmiş Milletler Vatansızlığın Azaltılması Sözleşmesi’nin kabul edilmesinin üzerinden elli yıldan fazla zaman geçmiş ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) 2014’te on yıl sürecek olan vatansızlığı bitirme kampanyası başlatmıştır. Buna rağmen, bugün dünya üzerinde “haklara sahip olma hakkı”na erişemeyen on milyonun üzerinde vatansız olduğu belirtilmektedir.[2] Şu anda ise 2011’den itibaren ülkelerini terk etmek zorunda kalan Suriyeli mültecilerin ülke dışında doğan on binlerce çocuğu, yirminci yüzyılın en kitlesel vatansızlık riskiyle karşı karşıya bırakılmıştır.
Vatansızlık durumu pek çok koşulda ortaya çıkabilmektedir: bir ülkenin vatandaşlık kanunlarında ortaya çıkan bir boşluk, yeni ulus-devletlerin kurulması, sınırların değişmesi, zorunlu göç veya politik dönüşüm ve/veya şiddetli çatışmalar kişilerin ya da grupların vatansız kalmasına sebep olabilir. Böylelikle bir kişi kendi ülkesinin sınırları içinde vatansız kalabileceği gibi başka bir ülkenin sınırları içerisinde de vatansız durumuna düşebilir. Dolayısıyla, vatansızlık sadece iki tarafı da – hem vatansız kişinin ülkesi, hem de vatansız konumunda yaşadığı ülkeyi- ilgilendiren bir statü değil; aynı zamanda uluslararası hukuku da ilgilendiren bir mefhumdur. Vatansızlık durumunun alınan tüm önlemler ve kabul edilen sözleşmelere karşın sayıca hala azalmaması ve hatta nesilden nesile aktarılıyor olması, durumun ciddiyetini açıkça ortaya koymaktadır. Bu durumda, altı çizilmesi gereken önemli bir nokta vatandaşlık üzerine yürütülen tartışmaların bugün hala ulus-devlet çerçevesi içinde yapılıyor oluşudur. Bununla ilişkili olarak, açıktır ki vatansızlık durumunun kendisi de ulus-devletlerin yapılanmasıyla yakından ilişkilidir (Soysal, 1994).
Vatansızlık riskinin iç savaşlar ve buna bağlı olarak zorunlu göç pratikleriyle
doğru orantılı bir şekilde arttığı literatürde oldukça vurgulanan bir noktadır.
Dolayısıyla, Suriye iç savaşı ile birlikte, çatışmadan kaçarak başka ülkelere göç
etmek zorunda bırakılan Suriyeli mültecilerin Türkiye’de ve göç edilen diğer
ülkelerde doğan on binlerce çocuğunun vatansız kalma ve dolayısıyla en temel
haklara erişememe riskiyle karşı karşıya oldukları açıktır. Suriye’de iç savaşın
başladığı 2011 yılından bu yana Türkiye’ye sığınan Suriyeli mülteciler için insani
yardım çalışmaları başlatılmış ancak Türkiye’de doğan Suriyeli çocukların
vatansızlık riskine karşı herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Kamplarda kalan
ailelerin yeni doğan çocuklarının nüfus kayıtlarının yapılıyor olduğu ve bu kişilere
tanıtım kartları verildiği belirtilmektedir. Ancak özellikle kamp dışında
doğan çocuklara ilişkin net bilgi derlenememesi ve politikaların geliştirilememesi
bu çocukları vatansız kalma riskiyle karşı karşıya bırakmaktadır.
Bu çalışma ilk olarak, Türkiye’deki Suriyeli mülteci çocukların durumunu vatansızlık
bağlamında değerlendirmeyi hedeflemiştir. Aynı şekilde, bu konuda
yapılmış herhangi bir çalışma olmaması sebebiyle, konuyu çocuğun yüksek
yararı doğrultusunda görünür kılmayı, bu alanda yaşanan ve ilerleyen dönemlerde
artarak çoğalabilecek sorunları ortaya koyma ve gündeme getirmeyi
amaçlamıştır.
Metodoloji
Bu çalışmanın amacı, “Suriyeli mülteci çocukların vatansızlık riski Türkiye ve Suriye vatandaşlık kanunları kapsamında nasıl değerlendirilebilir? Bu kanunlar ve uygulamalar vatansızlık sözleşmeleri ve çocuğun yüksek yararı ilkesiyle hangi noktalarda çakışmakta/çatışmaktadır?” sorularına cevap aranmasıdır. Bu bağlamda Suriyeli mültecilerin Türkiye’de doğan çocuklarının vatansızlık hali/riski; kanunlar, uluslararası belgeler ve çocuğun yüksek yararı ilkesi bağlamında Türkiye ve Suriye kanunlarının analizi ile sivil toplum örgütleri ve devlet kurum ve kuruluşlarının temsilcilerinin görüşleri değerlendirilmiştir.
Bu araştırma, çok yönlü ve disiplinler arası bir çalışma şekilde yürütülmüştür.
Bu çalışma kapsamında Türkiye ve Suriye vatandaşlık kanunlarının bir analizi
yapılmıştır. Ayrıca vatansızlık durumuna ilişkin uluslararası hukuk ile Türkiye’deki
kanun ve uygulamaların, Suriyeli mülteci çocuklara yansımaları çocuğun
yüksek yararı ilkesi bağlamında değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
İlk aşamada nitelikli bir literatür taraması yapılmış; bu tarama kapsamında insan
hakları hukuku bağlamında vatansızlığın özellikle mülteci çocuklara yansımalarına
odaklanılmış ve çalışmanın temel çerçevesi bu kapsamda belirlenmiştir.
Türkiye’deki Suriyeli mülteci çocuklar özelinde konu hakkında yapılmış
bir çalışmanın henüz mevcut olmaması öncelikle Türkiye ve Suriye vatandaşlık
kanunlarının vatansızlık konusu özelinde analizinin yapılmasını gerektirmiştir.
Böylelikle, bu çalışmanın bir bölümü olan hukuksal boyutun çerçevesi oluşturulmuştur.
Buna ek olarak, oluşturulan çerçeve içerisinde 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı
Kanunu ile Suriye Vatandaşlık Kanunu derinlemesine bir analize tabi
tutulmuş ve özellikle vatansız kalma riskiyle karşı karşıya kalan çocukların durumu
ve çocuğun yüksek yararı ilkesi göz önünde bulundurularak incelenmiştir.
Konunun çok boyutluluğu göz önünde bulundurularak, bu çalışma için anahtar
kişilerle, özellikle mülteciler ve çocuk hakları alanlarında çalışan sivil toplum
örgütlerinin temsilcileriyle görüşmeler yapılmıştır. Böylelikle, veri toplama
süreci sonunda hem bahsedilen vatansızlık riskinin mülteci çocuklara olası yansımaları ele alınmış ve alanda çalışanların deneyimleri göz önünde bulundurularak
analiz edilmiş hem de hukuksal boyutu ile ilişkisinin kurulması
sağlanmıştır. Özetle, bu çalışmayla vatansızlık riskinin Türkiye ve Suriye vatandaşlık
kanunlarının toplumsal cinsiyet bakış açısıyla incelenmesi ve alanda
çalışan kurum/ kuruluşların temsilcileriyle görüşmeler yapılarak bu alana dair
nitelikli bilgi toplanması ve politika önerilerinin oluşturulması hedeflenmiştir.
Araştırmanın katılımcıları
Çalışma kapsamında sivil toplum örgütleri, devlet kurum ve kuruluşları ile uluslararası kurumların temsilcileri olmak üzere 12 kişi görüşülmüştür. Çalışma raporunda isminin yer almasını tercih eden görüşmeciler; Kemal Vural Tarlan, Göksun Yazıcı, Volkan Görendağ, Pırıl Erçoban, Şenay Özden, Ayşe Beyazova, Melda Akbaş. Konunun hassasiyeti nedeniyle görüşmecilerin ifadelerine metin içerisinde kod verilmiştir.
Sınırlılıklar
Araştırma anahtar kişilerle, özellikle mülteciler ve çocuk hakları alanlarında çalışan sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle 2015 Haziran- Kasım ayları arasında yapılan görüşmelerle sınırlı kalmıştır. İçişleri Bakanlığı’nın 06/04/2015 tarih ve 48952707/206/000-7204 sayılı yazı ile geçici koruma sağlanan Suriyelilere yönelik çalışmaları Bakanlıkların onayına bağlaması sebebiyle de kampların bulunduğu illerdeki görüşmeler gerçekleştirilmemiştir.
Araştırma sürecinde, “vatansızlık” sorunsalının gerek öncelikli bir alan olamaması
gerekse konu özelinde bilgi ve farkındalığın genel olarak fazla olmaması
çalışmayı etkileyen bir unsur olarak tanımlanabilir. Bu temel güçlük görüşülen
kişilerin sahada karşılaştıkları vakalardan ve bu vakalara ilişkin aktarılan deneyimlerinden
çıkarımlarla aşılmaya çalışılmıştır. Örneğin görüşme yapılan
kişinin vatansızlık konusunda aktarabileceği bilgisinin olmadığı durumlarda
sahada doğum kaydına, evde doğum ve sonrasındaki süreçlerde karşılaştığı
noktalara odaklanarak veri toplanmaya çalışılmıştır. Bunların yanı sıra Suriyeli
mülteci grup içerisindeki kampta/kamp dışında yaşayan, etnik ve kültürel
farklılıklar gibi alanlara yapılan vurgular da konuya ilişkin pek çok farklı boyutun
göz önünde bulundurulması gerektiğini göstermiştir.
Ayrıca doğum kaydı, hastane kaydı ve hastane dışı doğumlara ilişkin olarak
Suriyeli mültecilerin kendileri ile görüşmelerin yapılamamış olması bu araştırmanın
sınırlılıkları arasındadır. Bunun yanı sıra saha çalışmasının özelikle 7
Haziran seçimi sonrası artan çatışmalı ortam sürecine denk gelmesi; görüşme
yapılan kişilerin gündem odakları nedeniyle hem veri toplama süresini hem de
kapsamını doğrudan etkilemiştir.
---
- ↑ Bu araştırmada Suriye’deki iç savaş ortamından kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriyeliler için “mülteci” kavramının kullanımı araştırma ekibinin tercihini ve bakış açısını yansıtmaktadır. Araştırma ekibi, devletlerin verdiği statülere bakmaksızın kişilerin kendi ülkelerindeki koşullar nedeniyle mülteci oldukları ve kişilere bu statülere bakılmaksızın insan hakları ve insan onuru temelinde hizmet verilmesi gerektiği kabulüyle “mülteci” kavramını kullanmayı bilinçli bir şekilde tercih etmiştir. Ayrıca metin içinde geçen Suriyeliler ve Suriyeli mülteciler kavramları birbirinin yerine geçebilecek şekilde kullanılmıştır.
- ↑ http://www.unhcr.org/pages/49c3646c155.html (erişim: 01.10.2015)
|