D.B. / Türkiye

madde14 sitesinden
Jaakpaat (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 08.48, 27 Nisan 2016 tarihli sürüm (1 revizyon içe aktarıldı)
(fark) ← Önceki hâli | En güncel hâli (fark) | Sonraki hâli → (fark)
Şuraya atla: kullan, ara

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi · AİHM Kararları · Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtüzüğü

D.B. / Türkiye
Aihmlogo.jpg
Başvurucu D.B.
Davalı Ülke Türkiye
Başvuru No 33526/08
Karar Tarihi 13 Temmuz 2010
Kaynak http://www.inhak-bb.adalet.gov.tr/aihm/karar/D.B.30.03.2011.doc


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı

D.B./Türkiye Davası

Başvuru No: 33526/08

Strazburg

13 Temmuz 2010

İKİNCİ DAİRE


Usul

Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan 33526/08 no’lu davanın nedeni, İran vatandaşı D.B.’nin (“başvuran”), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne, 17 Temmuz 2008 tarihinde, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına Dair Sözleşme’nin (“AİHS”) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvurudur.


Başvuran, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (“AİHM”) önünde, Ankara Barosu avukatlarından Barış Yıldız tarafından temsil edilmiştir.


OLAYLAR


DAVANIN KOŞULLARI


1984 doğumlu olan başvuran, başvurunun yapıldığı tarihte Edirne Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi’nde tutulmaktaydı.


  1. Başvuranın Türkiye’ye gelmesi ve geçici sığınma talebine ilişkin prosedür

Başvuran, İran İşçi-Komünist Partisi ile İran’daki Eşitlik ve Özgürlük Arayan Öğrenci Hareketi’nin aktif bir üyesiydi. Başvuran, ayrıca, bilinen bir öğrenci gazetesinin editör kurulunda yer almaktaydı.


Başvuranın ifadesine göre, 2007 yılındaki Öğrenci Günü’nde (İran’daki üniversite öğrencileri tarafından her yıl düzenlenmektedir) elliden fazla öğrenci yakalanarak Tahran’daki Evin Cezaevi’nde hücre hapsine alınmıştır. Başvuranın mensup olduğu öğrenci gazetesi editör kurulunun diğer üyeleri de yakalananlar arasında bulunmaktadır. Söz konusu olayın akabinde daha fazla öğrenci yakalanarak cezaevine konmuştur.


2008 yılının başlarında, başvuran, yasadışı yollardan Türkiye’ye giriş yapmıştır.


5 Nisan 2008 tarihinde, başvuran, yasadışı yollardan Türkiye’den ayrılmak isterken Türk güvenlik güçleri tarafından yakalanmış ve Edirne Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi’ne yerleştirilmiştir.


Başvuran, 22 Nisan 2008 tarihinde, İçişleri Bakanlığı’na başvurarak geçici sığınma talebinde bulunmuştur.


24 Temmuz 2008 tarihinde, başvuranın talebi reddedilmiştir. İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı tarafından Edirne Valiliği’ne gönderilen yazıya göre, başvuran, ulusal güvenlik için tehlike oluşturduğu gerekçesiyle 22 Ağustos 2007 tarihinde İran’a sınır dışı edilen P.P. isimli şahıs ile aynı eylemlerde yer aldığını ifade etmiştir. İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, başvuranın talebinin aynı gerekçeyle reddedildiğini ve genel olarak böyle kişilere geçici sığınma izninin verilmemesi gerektiğini ileri sürmüştür. İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, ayrıca, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (“BMMYK”) söz konusu olaylardan haberdar edilmemesini talep etmiş ve ulusal güvenliğin zarar görmemesi nedeniyle BMMYK’nin söz konusu bilgiye erişimin kısıtlanması gerektiğini belirtmiştir. Müsteşar Yardımcısı, Edirne Valiliği’nden, başvuran hakkında verilen kararın kendisine tebliğ edilmesini ve söz konusu kararla ilgili olarak iki gün içinde itirazda bulunabileceğinin bildirilmesini talep etmiştir.


Aynı gün, geçici sığınma talebinin reddedildiğine dair karar başvurana tebliğ edilmiş ve iki gün içerisinde itirazda bulunmaması halinde kendi ülkesine sınır dışı edileceği belirtilmiştir.


Başvuran, 25 Temmuz 2008 tarihinde bir dilekçe ile Edirne Valiliği’ne başvurarak geçici sığınma talebinin reddedilmesine hükmeden karara itiraz etmiştir.


Aynı gün, başvuran, bir çevirmen eşliğinde iki polis memuruna ifade vermiştir. Başvuran, İran İşçi-Komünist Partisi ile İran’daki Eşitlik ve Özgürlük Arayan Öğrenci Hareketi’nin aktif bir üyesi olduğunu ifade etmiştir. Başvuran, söz konusu örgütlerce düzenlenen çok sayıda gösteriye katıldığını ve elinde bu gösterilere ait dijital fotoğrafların bulunduğunu kaydetmiştir. Başvuran, söz konusu örgütler adına düzenlenen etkinliklerde yer alan arkadaşlarının yakalanarak cezaevine konmasının ardından İran’dan ayrıldığını ifade etmiştir. Başvuran, Türk makamlarından, İran’daki eylemlerine ilişkin belge ve ayrıntılı bilgi edinilmesi amacıyla BMMYK, avukatı ve bir sivil toplum kuruluşu olan Helsinki Vatandaşları Meclisi ile iletişime geçmelerini talep etmiştir.


9 Eylül 2008 tarihinde, başvuranın talebi İçişleri Bakanlığı tarafından reddedilmiştir. Resmi belgelere göre, İçişleri Bakanlığı, militan geçmişini göz önünde bulundurarak, başvuranın ABD’ye götürülüp orada askeri eğitim alacağı ve İran’ı hedef alan askeri operasyonların bir parçası olacağına dair bir tehlikenin bulunduğu kanaatine varmıştır.


4 Kasım 2008 tarihinde, BMMYK Ankara Ofisi görevlileri, Türk makamları tarafından tutulduğu sırada başvuran ile görüşme yapmıştır. 20 Mart 2009 tarihinde, BMMYK tarafından başvurana mülteci statüsü tanınmıştır.


  1. Başvuranın Kırklareli Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi’ne Yerleştirilmesi ve ilgili işlemler
  1. Başvuranın ifadesi

Başvuran, 9 - 21 Temmuz 2008 tarihleri arasında Edirne Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi’ne yerleştirilmesinin ardından, tutukluluğunu ve geçici sığınma talebinin makamlarca reddedilmesini protesto etmek amacıyla açlık grevine başlamıştır. Başvuran, ayrıca, Edirne Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi’nde hücre hapsinde tutulduğunu ve intihara teşebbüs ettiğini iddia etmiştir.

25 Temmuz 2008 tarihinde, başvuran Kırklareli Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi’ne gönderilmiştir. Başvuran söz konusu merkezde de hücre hapsinin devam ettiğini iddia etmiştir.


21 Ekim 2008 tarihinde, Kırklareli Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi’ni ziyaretinin ve başvuranla buluşmasının ardından, Barış Yıldız, başvuranın tek başına bir hücrede tutulduğunu iddia ettiğini kaydetmiştir. Avukat, daha sonra başvuranın tutulduğu hücrenin koşullarıyla ilgili olarak polis memurlarından birinden bilgi istemiştir. Polis memuru, hücre içerisinde bir tuvalet ve duş bulunduğunu belirtmiştir. Başvuran, avukata, kendisine kötü muamelede bulunulmadığını ve psikolog veya psikiyatriste görünmesine gerek olmadığını söylemiştir.


3 Eylül 2008 tarihinde, Mazlum-Der, yaşam koşullarını gözlemlemek üzere Kırklareli Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi’ne ziyarette bulunmuştur. Mazlum-Der’in raporuna göre, yönetim tarafından dernek üyelerinin yabancı uyruklu kişilerin tutulduğu yere girmelerine ve başvuranla görüşme yapmalarına izin verilmemiştir. Görevliler, dernek üyelerine, başvurana erişimin kısıtlanması yönünde Bakanlığın yazılı talimatının bulunduğunu söylemişlerdir. Ancak, görevliler, söz konusu belgeyi dernek üyelerine göstermek istememişlerdir. Mazlum-Der, merkezde kalan diğer kişilerin başvuranın uzun bir süreden beri merkezde tutulduğunu bilmediklerini kaydetmiştir. Daha sonra, söz konusu şahıslar, başvuranın kendilerinden ayrı bir yerde tutulduğunu öğrenmişlerdir. Rapora göre, yönetim, ruhsal sorunlar yaşayan başvuranın diğer hiçbir tutukluyla konuşmasına izin vermemiştir. Ayrıca, başvuranın BMMYK temsilcileri ile görüşmesine de izin verilmemiştir.


  1. Hükümet’in ifadesi

Hükümet, başvuranın Kırklareli Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi’nde tutulduğunu ve söz konusu merkezin bir cezaevi olmadığını ileri sürmüştür. Bu nedenle, Hükümet, başvuranın hücre cezasını çekebileceği herhangi bir hücre veya bölmenin bulunmadığını, ayrıca bu yönde herhangi bir talimat verilmediği belirtmiştir.


  1. İdari yargılama

23 Nisan 2009 tarihinde, başvuranın avukatı, Kırklareli Emniyet Müdürlüğü ile Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar ve Hudut İltica Daire Başkanlığı’na dilekçe yazmıştır. Başvuranın avukatı, dilekçesinde, İsveç Hükümeti’nin başvuranı İsveç mülteci kotası kapsamında kabul ettiğini ve 27 Mayıs 2009 tarihi için İsveç’e uçak biletinin ayırtıldığını kaydetmiştir. Avukat, idari makamlardan, Türkiye’den ayrılmasının kolaylaştırılması amacıyla başvuranın serbest bırakılmasının sağlanmasını talep etmiştir.


Belirtilmeyen bir tarihte, başvuranın avukatı, başvuranın serbest bırakılması talebiyle Ankara İdare Mahkemesi’ne dava açmıştır.


6 Mayıs 2009 tarihinde, Ankara İdare Mahkemesi, başvuranın avukatının daha önce idari makamlara başvurduğunu ancak taleplerinin reddedildiğini gösteren belgeleri dilekçesiyle birlikte göndermediği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme, başvuranın avukatından, söz konusu kararın içeriğine uygun olarak 30 gün içerisinde talebini yenilemesini istemiştir.


24 Haziran 2009 tarihinde, Ankara Bölge İdare Mahkemesi, 6 Mayıs 2009 tarihli kararı onamıştır.


26 Haziran 2009 tarihinde, başvuranın avukatı, Ankara İdare Mahkemesi’ne yeniden başvurmuştur.


21 Ağustos 2009 tarihinde, Ankara İdare Mahkemesi, BMMYK’den başvuranla ilgili bilgi talep edilmesine karar vermiştir. BMMYK ofisinden, özellikle, İsveç Hükümeti’nin başvurana mülteci statüsü verilmesine dair kararını gösteren belgeler, AİHM’nin ihtiyati tedbir kararına ilişkin belgeler ve dava dosyasının bir kopyası talep edilmiştir.


19 Kasım 2009 tarihinde, Ankara İdare Mahkemesi, başvuranın Kırklareli Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi’nden serbest bırakılmasına hükmetmiştir. Mahkeme, kararında, BMMYK tarafından başvurana mülteci statüsü tanınmasını ve İsveç Hükümeti’nin başvuranı mülteci kotası kapsamında kabul etmesini göz önünde bulundurmuştur. Dolayısıyla, mahkeme, İsveç’e gönderilmesi amacıyla başvuranın serbest bırakılmasına hükmetmiştir.


Hükümet, 23 Aralık 2009 tarihli yazı ile başvuranın 24 Kasım 2009 tarihinde kaçtığını AİHM’ye bildirmiştir. Hükümet, başvuranın banka havalesi alması için götürüldüğü Kırklareli Emniyet Müdürlüğü’nden kaçtığını ifade etmiştir. Hükümet, başvuranın kaçmasının ardından Kırklareli polisi tarafından çıkarılan yakalama emrine rağmen, başvuranın yakalanmadığını ileri sürmüştür.


Başvuranın avukatı, Ankara İdare Mahkemesi’nin 19 Kasım 2009 tarihli kararı uyarınca, kendisinin ve BMMYK’nin talebi üzerine, başvuranın Kırklareli Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi’nden serbest bırakılmak için polise teslim olduğunu 12 Ocak 2010 tarihli yazıyla AİHM’ye bildirmiştir.


3 Şubat 2009 tarihinde, Hükümet ile başvuranın avukatı, başvuranın 26 Ocak 2010 tarihinde Kırklareli Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi’nden serbest bırakıldığını AİHM’ye bildirmiştir. Hükümet, ayrıca, başvurana, İsveç’e gidene kadar beş ay süreyle oturma izni verildiğini kaydetmiştir. Başvuranın avukatı, başvuran için 4 Mart 2010 tarihine İsveç’e uçak bileti ayırtıldığını kaydetmiştir.


9 ve 15 Mart 2010 tarihlerinde, başvuranın avukatı ile Hükümet, başvuranın 4 Mart 2010 tarihinde Türkiye’den ayrılarak kendisine mülteci statüsü tanıyan İsveç’e gittiğini AİHM’ye bildirmiştir.


HUKUK


  1. BAŞVURANIN SINIRDIŞIYLA TEHDİT EDİLMESİNE İLİŞKİN OLARAK AİHS’NİN 2., 3. VE 13. MADDELERİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI

Başvuran, İran'a sınır dışı edilmesi halinde kötü muamele veya ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalacağı gerekçesiyle AİHS’nin 2. ve 3. maddelerinin ihlal edildiği konusunda şikayetçi olmuştur. Başvuran, ayrıca, İran'a sınır dışı edilmesi ile ilgili karara itiraz edebileceği etkili bir iç hukuk yolunun bulunmadığı ve sığınma talebinde bulunamadığı gerekçesiyle AİHS'nin 13. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.


Hükümet, başvuranın iddialarına itiraz etmiştir.


AİHM, başvurunun bu kısmının, başvuranın Türkiye’den İran’a sınır dışı edilmesi ihtimaliyle ilişkili olduğunu gözlemlemektedir. AİHM, ayrıca, Türk Hükümeti’nin, başvuranın İran’a gönderilmesiyle ilgili olarak AİHM tarafından verilen ihtiyati tedbir kararına uyduğunu ve sınır dışı işlemlerini durdurduğunu gözlemlemektedir. Ayrıca, başvuran serbest bırakılmış ve kendisine İsveç’e gidene kadar beş ay süreyle oturma izni verilmiştir. Son olarak, 4 Mart 2010 tarihinde, başvuran Türkiye’den ayrılarak İsveç’e gitmiştir. Bu koşullar altında, AİHM, AİHS’nin 34. maddesi uyarınca, başvuranın AİHS’nin 2., 3. ve 13. maddelerinin ihlallerinden mağdur olduğunu iddia edemeyeceği kanaatindedir (mutatis mutandis, Mohammedi / Türkiye, no. 3373/06; Ayashi / Türkiye, no. 3083/07; Ranjbar ve Diğerleri / Türkiye, no. 37040/07).


AİHS’nin 35. maddesinin 3. ve 4. paragrafları uyarınca tamamen asılsız olduğu gerekçesiyle başvurunun bu kısmı kabuledilemez niteliktedir.


  1. AİHS’NİN 3. VE 5. MADDELERİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI

Başvuran, Edirne ve Kırklareli Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezlerinde tutulmasının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle AİHS’nin 5. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuran, aynı madde uyarınca, özgürlüğünden mahrum bırakılmasının yasallığını sorgulayabileceği herhangi bir hukuk yolu bulunmadığı konusunda şikayetçi olmuştur. Başvuran, son olarak, hem Edirne hem de Kırklareli Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezlerinde hücre hapsinde tutulduğu konusunda şikayetçi olmuştur. Başvuran, söz konusu şikayetini AİHS’nin 3. maddesine dayandırmıştır.


  1. AİHS’nin 5. maddesinin ihlal edildiği iddiası
  1. Kabuledilebilirlik

AİHS’nin 35/3 maddesi uyarınca başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden AİHM, ayrıca başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle başvuru kabuledilebilir niteliktedir.


  1. Esas
  1. AİHS’nin 5/1 maddesinin ihlal edildiği iddiası

Hükümet, başvuranın Edirne ve Kırklareli Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezlerinde tutuklu bulundurulmadığını, 5683 No.lu Kanun’un 17. maddesi ile 1994 İltica Yönetmeliği’nin 5(d) maddesi uyarınca söz konusu merkezlerde barındırıldığını ileri sürmüştür. Başvuranın adı geçen merkezlere yerleştirilme nedeni, geçici sığınma taleplerinin değerlendirilmesi yapılana kadar yabancıların makamlar tarafından gözetim altında tutulmak istenmesidir.


Başvuran, gerçekten alıkonduğunu ve tutukluluğunun iç hukukta herhangi bir yasal dayanağının bulunmadığını ileri sürmüştür.


AİHM, aynı şikayeti Abdolkhani ve Karimnia davasında incelediğini hatırlatır. AİHM, Kırklareli Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi’ne yerleştirilmeleri sonucu başvuranların özgürlüklerinden mahrum bırakıldıkları kanaatine varmıştır. AİHM, sınır dışı amacıyla tutukluluk kararı verme ve tutukluluk süresini uzatma ve böyle bir tutukluluk için süre koymaya ilişkin usulü belirleyen açık yasal hükümlerin yokluğunda, başvuranların maruz kaldığı özgürlükten yoksun bırakmanın, AİHS’nin 5. maddesi uyarınca “yasaya uygun” olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna varmıştır.


AİHM, söz konusu dava koşullarının adı geçen Abdolkhani ve Karimnia davasındaki koşullarla neredeyse aynı olduğunu gözlemlemektedir. Ayrıca, AİHM’ye göre, Hükümet, başvuranın Kırklareli Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi’nden kaçtığını bildirdiğinde, dolaylı olarak başvuranın özgürlüğünden mahrum bırakıldığını kabul etmiştir. Bu nedenle, AİHM, söz konusu davada, Abdolkhani ve Karimnia kararında yapmış olduğu tespitlerden ayrılmasını gerektirecek herhangi bir koşul bulunmadığı sonucuna varır. Dolayısıyla, AİHS’nin 5/1 maddesi ihlal edilmiştir.


  1. AİHS’nin 5/4 maddesinin ihlal edildiği iddiası

Hükümet, kişilerin yabancı kabul ve barındırma merkezlerine yerleştirilmesine dair verilen kararlara karşı idare mahkemelerine başvurmanın, AİHS’nin 5/4 maddesi uyarınca etkili bir hukuk yolu olduğunu ileri sürmüştür.


Başvuran, ilk olarak, geçerli kimlik belgeleri olmadan avukat tutamadığı için idare mahkemelerine başvuramadığını ileri sürmüştür. Başvuran, sonraki ifadelerinde, noter onaylı bir vekaletname ile avukatına yetki verdiğini ifade etmiştir. Böylece, başvuranın avukatı Ankara İdare Mahkemesi’ne başvurarak başvuranın serbest bırakılmasını talep etmiştir. Başvuran, Eylül 2009’da verdiği ifadesinde, söz konusu yargılamanın yeterince hızlı yürütülmediğini ileri sürmüştür.


AİHM, başvuranın avukatının 26 Haziran 2009 tarihinde Ankara İdare Mahkemesi’ne başvurarak, İçişleri Bakanlığı’nın müvekkilinin serbest bırakılmamasına hükmeden kararının iptalini ve yargılama sonlandırılıncaya kadar söz konusu kararla ilgili olarak yürütmenin durdurulmasını talep ettiğini gözlemlemektedir. İlk derece mahkemesi, 21 Ağustos 2009 tarihinde, başvuranın talebinin değerlendirilebilmesi amacıyla BMMYK’den bilgi talebinde bulunmuştur. İlk derece mahkemesi, 19 Kasım 2009 tarihinde, başvuru tarihinden yaklaşık beş ay sonra, başvuranın serbest bırakılmasına hükmetmiştir.


AİHM, AİHS’nin 5/1 maddesi uyarınca, Türkiye’de sınır dışı edilene kadar tutuklu bulundurma prosedürünü düzenleyen yasal hükümler bulunmadığına dair tespitlerine atıfta bulunmaktadır. Söz konusu yargılamada herhangi bir karmaşık sorun ortaya konmamıştır.AİHM, başvuranın tutukluluğu için yeterli yasal dayanak bulunmadığını gözlemlemek açısından Ankara İdare Mahkemesi’nin AİHM’ye göre daha iyi bir konumda olduğu kanaatindedir. Ancak, Ankara İdare Mahkemesi, söz konusu sorunu incelememiştir. 26 Haziran 2009 ile 19 Kasım 2009 tarihleri arasında geçen süreyi göz önünde bulunduran AİHM, söz konusu davadaki yargısal denetimin, başvuranın dilekçesi için “ivedi” bir cevap olarak görülemeyeceği sonucuna varmıştır (Khudyakova / Rusya, no. 13476/04; Kadem / Malta, no. 55263/00).


Dolayısıyla, AİHM, AİHS’nin 5/4 maddesi uyarınca, Türk hukuk sisteminin, başvuranın tutukluluğunun yasaya uygunluğu konusunda ivedi olarak yargısal denetime başvurabilmesini sağlayacak bir hukuk yolu sunmadığı sonucuna varmıştır (S.D. / Yunanistan, no. 53541/07; Abdolkhani ve Karimnia).


Buna göre, AİHS’nin 5/4 maddesi ihlal edilmiştir.


  1. AİHS’nin 3. maddesinin ihlal edildiği iddiası

Hükümet, Edirne veya Kırklareli Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezlerinde başvuranın tek başına tutulabileceği herhangi bir hücre veya bölme bulunmadığını ileri sürerek, başvuranın hücre hapsinde tutulduğu iddiasına itiraz etmiştir. Hükümet, ayrıca, başvuranın bu iddia ile ulusal makamlara başvurabileceğini ve de başvurması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu nedenle, Hükümet, AİHS’nin 35/1 maddesi uyarınca, başvuranın iç hukuk yollarını tüketmediğini belirtmiştir.


AİHM, ilk olarak, başvuranın tek başına ayrı bir yerde tutulduğu iddiasının taraflar arasında ihtilaflı olduğunu kaydeder. AİHM, bu bağlamda, başvuranın Mazlum-Der aracılığıyla bir rapor sunduğunu ve bu rapora göre Kırklareli Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezi’nde tutulan diğer kişilerin başvuranın ayrı bir yerde kaldığına tanık olduklarını gözlemlemektedir. Ancak, başvuran, ayrı bir odada tutulduğu iddiasının inanılırlığının AİHM tarafından değerlendirilebilmesi için fiziksel koşullarla ilgili olarak ayrıntılı bilgi vermemiştir. Başvuran, ayrıca, 21 Ekim 2008 tarihli görüşmelerinde avukatı Barış Yıldız’a psikolog veya psikiyatriste görünmesine gerek olmadığını söylemiş, dolayısıyla hücre hapsinin ruhsal durumu üzerindeki olumsuz etkisiyle ilgili olarak iddialarını desteklememiştir.


AİHM, başvuranın bu başlık altındaki iddialarıyla ilgili olarak, Hükümet’in de anlamlı ifadelerde bulunmadığını tespit etmiştir. Hükümet, başvuranın iç hukuk yollarını tüketmediğini iddia etmiş, ancak mevcut iç hukuk yollarından ve başvuranın şikayetine ilişkin ne gibi bir çözüm sunulacağından bahsetmemiştir. Hükümet, şikayetin esasıyla ilgili olarak, yalnızca, yabancı kabul ve barındırma merkezlerinin cezaevi olmadıklarını ve hücre odalarının bulunmadığını ileri sürmüştür. Hükümet, başvuranın alıkonma şekliyle ilgili olarak herhangi bir ayrıntı vermemiştir.


Bununla birlikte, AİHS’nin 5/1 maddesi uyarınca başvuranın söz konusu merkezlerde alıkonmasının kanuna aykırı olduğu yönündeki tespitini göz önünde bulunduran AİHM, AİHS’nin 3. maddesi uyarınca hücre hapsi konusunu etkili bir biçimde incelemesini sağlayacak detaylara yer verilmemesine rağmen, söz konusu tutuklulukla ilgili temel hukuki sorunun belirlendiği kanaatindedir. Dolayısıyla, AİHM, Hükümet’in ön itirazının incelenmesine veya başvuranın söz konusu merkezlerde gerçekten hücre hapsinde tutulup tutulmadığının belirlenmesine gerek olmadığı kanaatindedir.


AİHM, başvurunun bu kısmının kabuledilebilir olduğu kanaatindedir. Bununla birlikte, yukarıda anlatılanları göz önünde bulunduran AİHM, başvuranın bu başlık altındaki iddialarıyla ilgili olarak ayrıca karar vermesine gerek olmadığı sonucuna varır.


IV. AİHS’NİN 34. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI


Türkiye’nin AİHS’nin 34. maddesinde öngörülen yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği sorusunu ortaya koyan AİHM, başvurunun Savunmacı Hükümet’e bildirildiği 8 Ekim 2008 tarihinde bu sorunun taraflara sunulduğunu belirtir.


  1. Tarafların ifadeleri

Başvuran, AİHM İçtüzüğü’nün 39. maddesi uyarınca Daire Başkanı tarafından verilen ihtiyati tedbir kararına rağmen, Edirne ve Kırklareli Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezlerinde tutulduğu sırada avukatla görüşmesine izin verilmediğini ileri sürmüştür. Başvuran, kişisel başvuru hakkının kısıtlandığını iddia etmiştir.


Hükümet, 16 Ekim 2008 tarihinde, İçişleri Bakanlığı’nın Kırklareli Valiliği’nden başvuranın avukatı ile görüşmesine izin verilmesini talep ettiğini ileri sürmüştür. Hükümet, ayrıca, 4 Kasım 2008 tarihinde, BMMYK ofisinin başvuran ile görüşmesine izin verildiğini kaydetmiştir. Hükümet, yabancı kabul ve barındırma merkezlerinde tutulan kişilerin kendi avukatlarıyla veya baro tarafından görevlendirilen avukatlarla görüşmelerini engelleyen herhangi bir kısıtlama bulunmadığını belirtmiştir.


  1. AİHM’nin değerlendirmesi

AİHM, ilk olarak, AİHS’nin 34. maddesi uyarınca başvuranın AİHM’ye erişim hakkının hiçbir şekilde engellenmemesi ve AİHM İçtüzüğü’nün 39. maddesinde değinilen ihtiyati tedbir kararına uyulmamasının sonuçları ile ilgili olarak daha önce yapmış olduğu tespitleri hatırlatır (Mamatkulov ve Askarov / Türkiye, no. 46827/99; Shamayev ve Diğerleri / Gürcistan ve Rusya, no. 36378/02; Paladi / Moldova, no. 39806/05; Grori / Arnavutluk, no. 25336/04; Cebotari / Moldova, no. 35615/06). AİHM, yukarıda bahsi geçen içtihadı uyarınca, Savunmacı Hükümet’in 34. madde bağlamındaki yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini inceleyecektir.


AİHM, başvuranın avukatının, Edirne ve Kırklareli Barolarından iki avukata, AİHM tarafından talep edilen vekaletnameyi almaları için başvuranla görüşmeleri talimatını verdiğini ve bu avukatların 21 Temmuz ve 5 Eylül 2008 tarihlerinde Edirne ve Kırklareli Yabancı Kabul ve Barındırma Merkezlerinde başvuranı görmek istediklerini, ancak yönetim tarafından kendilerine izin verilmediğini gözlemlemektedir. AİHM, ayrıca, AİHM İçtüzüğü’nün 39. maddesi uyarınca ihtiyati tedbir kararının verilmesinin ardından, ikinci bir girişimde bulunulduğunu gözlemlemektedir. Hükümet, AİHM’nin belirlediği sürenin bitiminden on üç gün sonra, başvuranın avukatıyla görüşmesine izin vermeleri için yetkili makamlara talimat verildiğini AİHM’ye bildirmiştir. 21 Ekim 2008 tarihinde, süre bitiminden on sekiz gün sonra, başvuran avukatıyla görüşebilmiş ve avukatına AİHM önündeki yargılama sırasında kendisini temsil etme yetkisi veren belgeyi imzalayabilmiştir. AİHM, Hükümet’in, AİHM İçtüzüğü’nün 39. maddesinde öngörülen ihtiyati tedbir kararına uymadığı sonucuna varır.


Ayrıca, Hükümet’in öngörülen süre içerisinde ihtiyati tedbir kararına uymasını engelleyici nedenlerin bulunup bulunmadığı hususunun AİHM tarafından belirlenmesi gerekir. Bu bağlamda, AİHM, uygulamada başvuranın avukatıyla görüşmesini engelleyen herhangi bir kısıtlama olmadığı ve 5 Eylül 2008 tarihinde Barış Yıldız’la görüşme için yapılan ikinci girişimin, Barış Yıldız’ın başvuranın avukatı olduğunu kanıtlayan noter onaylı vekaletnameyi ibraz etmemesi nedeniyle gerçekleşemediği yönünde Hükümet’in yapmış olduğu ifadeleri kaydeder. AİHM, avukatın başvuranla görüşmesi için gerekli vekaletnameye sahip olmaması nedeniyle başvuranın AİHM tarafından talep edilen vekaletname için avukatıyla görüşemediğini, dolayısıyla Hükümet tarafından ortaya konan iddiayı kabul edemeyeceğini belirtir. AİHM, başvuranın vekaletnameyi imzalayamamasına ve İran’da karşı karşıya kalacağı tehlikelerle ilgili olarak ayrıntılı bilgi verememesine sebep olan başlangıçtaki idari engel nedeniyle başvurunun riske atıldığı kanaatindedir. Dolayısıyla, AİHM, başvuranın AİHM önünde etkili bir şekilde temsil edilmesinin ciddi biçimde engellendiği sonucuna varır. AİHM’ye göre, başvuranın sonradan avukatıyla görüşmesi, vekaletnameyi imzalaması ve İran’daki durumuyla ilgili bilgi vermesi, makamların belirtilen süre içerisinde harekete geçmemeleri nedeniyle Savunmacı Hükümet’in AİHS’nin 34. maddesi bağlamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediği gerçeğini değiştirmez.


Buna göre, AİHS’nin 34. Maddesi ihlal edilmiştir.


V. AİHS’NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI


AİHS’nin 41. maddesine göre:

“Mahkeme işbu Sözleşme ve protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun bir surette, zarar gören tarafın tatminine hükmeder.”


  1. Tazminat

Başvuran, 3,200 Euro maddi tazminat, 20,000 Euro manevi tazminat talebinde bulunmuştur.


Hükümet bu taleplere itiraz etmiştir.


Tespit edilen ihlalle talep edilen maddi tazminat arasında herhangi bir illiyet bağı bulunmadığını kaydeden AİHM, söz konusu talebi reddeder. Bununla birlikte, AİHM, başvuranın tek başına tespit edilen ihlalle telafi edilemeyecek düzeyde manevi zarar görmüş olabileceği kanaatindedir. Tespit edilen ihlallerin ağırlığını göz önünde bulunduran AİHM, adil temellere dayanarak, başvurana 11,000 Euro manevi tazminat ödenmesine karar verir.


  1. Yargılama masraf ve giderleri

Başvuran, ayrıca, AİHM önündeki yargılama masraf ve giderleri karşılığında 3,500 Euro talep etmiştir. Başvuran, İstanbul Barolar Birliği’nin ücret cetveline atıfta bulunarak avukatlık ücreti karşılığında 3,000 Euro talep etmiştir. Başvuran, ayrıca, çeviri, ulaşım, telefon ve faks ücretleri karşılığında 600 Euro talep etmiştir. Başvuran, ayrıca, avukatının söz konusu dava için kırk saat çalıştığını ileri sürmüştür. Başvuran, taleplerini desteklemek üzere, avukatının Erdem Ersaçmış’a 300 TL (158 Euro) ödediğini gösteren bir posta havalesi sunmuştur.


Hükümet, yalnızca gerçekliği kanıtlanan yargı giderlerinin elde edilebileceğini kaydederek bu talebe itiraz etmiştir.


AİHM’nin içtihadına göre, bir başvuranın gerçekliğini ve gerekliğini kanıtladığı makul miktarlardaki yargı giderlerini elde edebilir. Söz konusu davada ilgili belgelerin sunulmadığını ve yukarıdaki ölçütleri göz bulunduran AİHM, başvurana bu başlık altında 158 Euro ödenmesine karar verir.


  1. Gecikme faizi

AİHM, gecikme faizinin, Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi kolaylıklarına uyguladığı faiz oranına üç puanlık bir artış eklenerek belirlenmesini uygun görmektedir.


BU GEREKÇELERE DAYANARAK AİHM OYBİRLİĞİYLE,


  1. Başvurunun AİHS’nin 3. (tutukluluk koşulları), 5/1, 5/4 ve 34. maddeleriyle ilgili kısımlarının kabuledilebilir olduğuna;
  1. Başvurunun geri kalan kısmının kabuledilemez olduğuna;
  1. AİHS’nin 5/1 ve 5/4 maddelerinin ihlal edildiğine;
  1. AİHS’nin 34. maddesinin ihlal edildiğine;
  1. Başvuranın tutukluluğuyla ilgili olarak AİHS’nin 3. maddesi uyarınca yaptığı şikayetin ayrıca incelenmesine gerek olmadığına;
  1. (a)AİHS’nin 44. maddesinin 2. paragrafı gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden Yeni Türk Lirası’na çevrilmek üzere ve her türlü vergi ve kesintiden muaf tutularak Savunmacı Hükümet tarafından, başvurana, manevi tazminat olarak 11,000 Euro (on bir bin Euro), yargılama masraf ve giderleri için 158 Euro (yüz elli sekiz Euro) ödenmesine;

(b)Yukarıda belirtilen üç aylık sürenin sona erdiği tarihten itibaren ödemenin yapılmasına kadar, Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli olan marjinal kredi kolaylığı oranının üç puan fazlasına eşit oranda basit faiz uygulanmasına;


  1. Adil tatmine ilişkin diğer taleplerin reddedilmesine karar vermiştir.

İşbu karar İngilizce olarak hazırlanmış ve AİHM İçtüzüğü’nün 77. maddesinin 2. ve 3. paragrafları gereğince 13 Temmuz 2010 tarihinde yazılı olarak bildirilmiştir.